Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eğrek IV

Eğrek, mahallemizin yukarısındaki çeşme ve onun etrafındaki meydana verilen isim. Eğrekten yukarıya çıkıldıkça yükseklik arttığı gibi çocukluğum da artıyor. Yukarılara çıktıkça görülen manzaranın içindekiler gibi, yaşım da küçülüyor. Dört beş yaşlarında bir çocuğum o zamanlarda ve annemin köyüyle tanışacağım:.  Cirmioğlu'nun eteklerinden ilerleyen toprak yol, tepeciklerin arasından geçerek annemlerin köyüne varıyor. Sonra kendimi "Aşıoğlu" denilen iki haneli o köyde beş yaşlarında bir çocuk  olarak hatırlıyorum. Sabah namazından önce anneannemin süt kaynatmak için yaktığı kazanların karasını hayatın çilelerine ve o kazanda kaynayan sütün beyazını da çilelerle elde edilen hasletlere benzetiyorum. "Demek ki gecenin karanlık anlarından birinde anneannemin erkenden uykusunu terkedip işinin başında oluşu bana hayatın bu küçük detayını anlamam için yardım edecekmiş" diyorum, bugün. Hepimiz çektiğimiz çilelerle içimizdeki o süt çocuğunu pişirip olgunlaştırab

Emanet

Dönüp bakıyorum yine çocukluğuma kaldığım yerden. Serin bir ikindi rüzgarı esiyor evimizin önünden. Ben iğde ağacının yanından mahallenin eski camisinin minaresini görüyorum. Sanki birazdan müezzin ikindi ezanını okuyacak. Her gün okuldan dönüşümün en lezzetli anları olarak yer etmiş bende ikindi vakitleri. Babannem ben okuldan dönünce, hemen bana bir çay sofrası kurardı. Sünmüş peynirin yanında üç kaşık şeker atarak içtiğim çayın lezzetini şimdi bulamıyorum bir türlü. Karnımı doyurunca koşarak sokağa fırlardım. Nasıl güçlü bir iletişimimiz varmış ki arkadaşlarımla birbirimizi elimizle koymuşcasına bulurduk. Dört beş arkadaş bir araya gelir, okulun bahçesinde doyasıya oyunlar oynardık. Akşam ezanı okunmadan evde olmam gerektiğini bilsem de karanlığa kalıp babamdan fırça yerken annemin arkasına saklandığım da vâkidir. Akşamları aileler için biçilmiş bir kaftanmış sanki. Annemlerle beraber oturmak yaptıkları el işi ve örgüleri öğrenmeye çalışmak ama erkekliğin verdiği

Eğrek III

Çocukluk günlerine dönüp bakıyorum bugün yine bir temmuz dokuzundan. Umutlar, hayaller, hedefler ve yaşamayı mümkün kılan her ne varsa yitip gitmiş gibi. Kupkuru bir hayalden öteye geçmiyor gençlik yıllarım. Ömürde kaç kez yaşarız ki temmuz dokuzunu? Bir de bakarsınız ki temmuz ölüme yaklaşmış yirmi dokuzunda. Otuzunda ölecek olan temmuz için, benim gibi bir insanın ömründen otuz üç kere geçmiş olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Eğrekten ilk kez aşağı mahalleye indiğim gün... Siyah önlüklerini giymiş iki küçük kız çocuğunun arasında, yine siyah önlüklü ve onların ellerinden tutmuş sırtında bir okul çantasıyla küçük bir erkek çocuğu...Okulun kapısına beş on metre mesafede daha sonradan musalla taşı olduğunu öğreneceğim, benim gibi küçük bir çocuk için gayet büyük bir beton parçası. İlginç değil mi? Okulun bahçe kapısı önündeki geniş alanı, mahallenin cenaze törenlerinin icra edildiği bir alan yapmış mahalle ahalisi. Şimdi düşünüyorum da kalem ve defterle tanışmak için g

Eğrek II

Çocukluk yıllarım evimizle eğrek denilen çeşmenin bulunduğu sınırlarda geçti. Okula başlayana kadar, kendi başıma hiç o sınırları geçtiğimi hatırlamam. Okula giderken mahallenin aşağı cenahını hiç görmediğimi söylesem yanlış olmaz. O nedenle hatırladığım dünya küçücük ama içerisinde devasa anıları, özlem dolu yılları barındırıyor.  Çocukluğumun küçük dünyasının en büyük ülkesi evimizin arka bahçesi. Bu bahçe sonradan nice engebesiyle karşılaştığım hayata göre daha az engebeli. Hayata ve yıllara karşı benden daha sağlam duran bir ceviz ağacı var bahçemizin baş tarafında. Okuma ve yazma öğrendiğim zamanlarda en büyük ablamla benim adımı gövdesine kazıdığım ceviz ağacı, isimlerimiz üstünde yaşlansa da hala sapasağlam duruyor. Hemen  birkaç adım ötedeki sarı kiraz, ceviz ağacı kadar dayanıklı olmasa da sırtını yeni evin çatısına doğru  dayamış yıllarla güreşiyor.  Az ileride, üstteki dallarını dört bir yana salmış dut ağacı öylece beni bekliyor sanki. Olgunlaşan dutlar dalından

Eğrek I

Nice kaybolup giden   şey gibiydi çocukluğum... Hatırladığınız ilk şey neydi? Ben bu soruyu uzun süredir soruyorum kendime. Kendimi bulutlu ve yağmur yağmak üzere olan bir havada iğde, elma, dut ve erik ağacının bulunduğu evimizin önünde  yemyeşil bir bahçeyi seyrederken ve beş yaşında olduğumu hissederek buluyorum. En eski görüntü bu zihnimdeki.  Sanırım, ilk hatırladıklarım beş yaşımdan. Okula henüz başlamadığım o yıllardan hatırladığım çok sayıda şey var:  Evimizin önündeki kara kirazın evimizin çorak bacasına uzanan dallarından kiraz yediğimi, bacadaki loğ taşını, evimizin üstündeki tepede komşumuzun çocuklarıyla küçük taşları toplayarak -güya- evler yapışımızı, okula gidene kadar evimizin çevresinden hiç ayrılmadığımı, evimizin aşağısında bulunan eğrek isimli çeşmeden su içtiğimi ve o çeşmeden suyun kalından inceye süzülüşünü, evimizin arkasındaki bahçede serçeleri izleyişimi, karıncaları yüklerini taşırken takip edişimi, mahallenin çocuklarının elinde sapan görü

Değirmen ve Dâne

Neden döner dünya? Onun kendi ekseni etrafında dönmesi yetmezmiş gibi, bir de o, güneş etrafında döner. Peki ama neden? Bilimsel olarak açıkladığınızda kendi etrafında dönünce gece gündüz, güneş etrafında dönünce mevsimler dolayısıyla da yıllar oluşur diye cevap vereceksiniz ki haklısınız da. Ancak bilimle açıklanamayan nice şeye neden olur dünyanın dönmesi.  Her şeyde olduğu gibi dünyanın dönüşünde de gözle görülemeyen sonuçlar vardır. En başta bizi "geri döndürmek" için döner dünya. Dünyanın dönmesi bundan değil de ne? Geldiğimiz yere dönmek için bulunduğumuz yer değil midir bu dünya? Dünya içindeki her şey, kafa gözüyle bakıldığında hareketsiz durur ama durum hiç de öyle değildir. Kendisi dönen bir şeyin içindekilerin sabit kalması düşünebilir mi? İçinde ne varsa döner dünyayla beraber. Dönmek, daire çizmekten çok ama çok kapsamlı bir eylemdir. Dönmek denilince akla gelen ilk şekil bir dairedir elbette ama dünyanın şeklinin daire olmayışı da ayrıca ironiktir. K

Zırhlı Hayaller Tugayı

                                     Ortada görünen tepe 20. Zırhlı Tugay Zamanın orduları var üzerimize saldığı, günlerden aylardan. Bir savaşın ortasındayız. Toz dumana karışmış. Zaman kılıcından yara almış hayallerimiz, pıhtılaşıyor toprağı sulayan umutlarımız. Savaşımız zamanla. Kaybedeceğimizi bile bile galip gelmenin hayalini kuruyoruz. Kurduğumuz hayaller kuruyor, kurumuş hayaller özlem alevine düşünce, hüzün ateşi oluveriyor. Sekiz yıl aradan sonra bir vesile ile yolumuz düştü Urfa'ya. Şehre iner inmez ilk nefesimde Urfa'nın fesleğen ve sümbül karışımı kokusu beni sekiz yıl önceye götürdü. Hafızamın üzeri o kadar tozlanmış ki...Bana Urfa'yı bu denli unutacaksın deselerdi asla inanmazdım. Konaklayacağımız mekanın, balkonundan geçmişime bakma imkanı bulmuş olmam inanılmaz hoş bir duyguydu. Serin ve sümbül kokulu bir havada tuttuğum nöbetlerde hissettiklerimi yeniden yaşamak, içimi yakan bir hüzne atıverdi kurumuş hatıralarımı. Sonrasında sabahın ilk ış

İmkânın anahtarı: Rüyâlar

Bugün bir rüyadan yola çıkıyor kelimelerim. Bir otobüs koltuğunda cam kenarına oturmuş, tüketirken yollarını gözlerinin önünden gelip geçen manzaranın bir rüyadan ibaret olduğunu bilmiyor cümlelerim.  Rüyalar kısacık anlarken koca bir ömrü devirmiş gibi uyandım önceki sabah. Uyandığımda anladım ki, geçip giden zaman kiminin bahtiyarlığı, kiminin ihtiyarlığı, kimininse tek varlığı.  Geri gelsin istemeyiz ömürden geçip giden nice zaman. Bazen de benim gibi uykudan uyanmanın kalır içinizde pişmanlığı ciğerlerinizi yakan. Taşlarla döşenmiş ıslak sokaklarında yürüdüyseniz çocukluğunuzun ve geçmişten geri gelmesini istediğiniz günlerinize sarılmışsanız rüya denilen o kısacık film şeridinde, filmin bitmesiyle ışıkların değil de bağrınızın yanması demek uyanmak.  Kısalan günlerin uzaması gibi kısalan ömrün uzamasıdır rüyalar. Ömrünüz içinde bir ömrün bahşedilmesidir size onlar. Ölü geçirdiğiniz saatlerde yaşamdan pay almanızdır bir bakıma. Kısacası rüyalar, uzuncası hayatlar olan

Motivasyon Yazıları IV

Hicrî 637 yılında dünyaya veda eden İbnü'l-Esîr, "kim sonu olmayan uçsuz bucaksız düşüncelere engel olabilir ki?" der. Tabi o, bu ifadeyi, benim birazdan söyleyeceğimden farklı bir bağlamda kullanır. İbnü'l-Esîr şairlerin kendilerinden önceki şairlerin kullandığı ifade ve anlamlardan bağımsız bir şiir kaleme almasının imkânını tartışırken söyler az önceki ifadesini. Evet haklıdır İbnü'l-Esîr. Kimse sizin kurabileceğiniz hayallere engel olamaz. Hayaller öyle ilginçtir ki kendinizi onların eline bıraktığınızda artık maddeye ilişkin ne kadar probleminiz varsa unutursunuz. Öte yandan, maddî hayallerin peşinden koşmak beden kafesindeki ruhunuza can çekiştirmekten başka bir şey değildir.  Hayalleri bir tarafa bırakmayalım. Hayalleri hep taze tutalım. Çünkü hayaller duyularımızdan bağımsızlık kazandığımız ilk basamaktır. İmkan ise hayal aleminde ete kemiğe bürünen tek şeydir. Başka bir ifadeyle imkân hayal alemindeki en gerçek şeydir. Çünkü bu alemde her şe

Motivasyon Yazıları III

Motivasyon yazıları serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sizi başarıya ulaştıracak şeylerden söz ederken, ciddi şekilde odaklanacağınız bir "hedef"iniz olmalı demiştik. Hedefinizi belirlediniz. Başladınız çalışmaya. Ama bir şeyler ters gidiyor. Mesela etrafınızdaki kişiler sizi olumsuz etkiliyor. "Bugünlük de idare et hele, yarın başlarsın"  türünden karşı konulamaz teklifler alıyorsunuz. Neyse deyip yarına erteliyorsanız; unutmayın ki başarınız en az bir gün gecikecek. Bir günden bir şey olmaz dediğinizi duyar gibiyim. Peki o halde, geçmişinize geri dönüp bir bakın ve sadece bir dakika yüzünden kaçırdığınız trenleri ve nice fırsatı düşünün. Eğer o treni kaçırdığınız güne gitme şansınız olsaydı eminim, bırakın bir dakikayı her  dakikayı en iyi şekilde değerlendirirdiniz. İstediğiniz şeyin elinizden kayıp gitmesine müsaade etmezdiniz. Öyleyse, izninizle şöyle okkalı bir cümle söylemek istiyorum. Belirtmeliyim ki söyleyeceğim bu söz, sonraki kuşaklara

Motivasyon Yazıları II

Bugün günlerden ne sorusunu sorsam kaç kişi doğru cevabı verir? Eğer doğru cevabı veriyorsanız size hangi günde olduğunuzu unutturacak kadar güçlü bir hedefiniz yok demektir. “Hayır! Benim çok güçlü bir hedefim var ve ona ulaşmak için günlerimin azaldığını bildiğim için bugünün çarşamba olduğunu biliyorum” diyorsanız sözüm yok.  Size çok sayıda önerim olacak motivasyon yazılarımda. Bunlardan ilki, tv denilen o aptal kutusunu kapatın ya da çöpe atın. Aslında evinizde her ihtimale karşı bir tane olmasında sakınca yoktur.  Ancak o, sizinle evdeki insanlar, misafirleriniz ve hedefleriniz arasında bir duvar örüyorsa bir an önce bu duvarı yıkmanın çaresini bulun. Kısacası tv'yi sadece ihtiyaç duyduğunuzda kullanabildiğiniz bir alet haline getirin. Nitekim mutfağınızdaki bir kaşığı nasıl ki sadece yemek yerken kullanıyorsanız tv'yi de bir kaşık gibi kullanmalısınız. Tv'yi hayatınızda olması gereken yere koyduktan sonra bu işlemi telefonunuz, bilgisayarınız ve tabletiniz içi

Motivasyon Yazıları I

Kalem yazmaz bazen. O yazmasa da yazacağınız şeyler birikir içinizde. Bir gün kalem yazdığında ise içinizde birikenler yazılmaz olur. Kısacası yazmak bu kısır döngü arasında gider gelir Uzun süredir yoğundum yazamadım. Yazacaklarımı ise biriktirmedim açıkçası. Her zamanki gibi içimden geldiği gibi yazıyorum. Bugün yazacaklarım Youtube'da bazen gaza gelmek için izlediğim "motivasyon videoları"na nazîre olsun istiyorum.  Bu yazıyı video olarak sunsaydım, şimdi ulaşacağımdan çok daha fazla kişiye ulaşacağımı düşünüyorum. Çünkü video izlediğimiz kadar bir şeyler okumuyoruz. Yazmak, okunmayacağını bildiğin halde dahi güzel. Peki yaptığın videonun izlenmemesi böyle mi bilemem. Biz gelelim motivasyon yazımıza.  İçimizde sürekli bizi rahatsız eden bizimle konuşan bir ses var ya her şeyden memnuniyetsiz. O her zaman şunu söyler: Yeterli değilsin daha iyi olmalısın! Bir kısmınıza bu ses şöyle diyebilir: Hayır ben yeterliyim, halimden memnunum ve daha iyi de olmak istemiy

Sonumuz hayrolsun!

Hayal alemimiz sanallaştıkça ve damarları tıkanmış gönüllerimiz katılaştıkça, problemlerimiz her gün yalçın dağları aştıkça dilimizde bir temenni "Sonumuz hayrolsun!" Halbuki başı bozulmuş işlerimizin. Neden bozulmuş diye çok soruyorum kendi kendime. Neden bu kargaşa, bu hengâme, bu lanet akşam trafiği hatta yerin dibine batasıca sabah trafiği. Hepsi öndeki aracın şoföründen kaynaklanıyor. O, Taksim'de frene basınca Aksaray'daki adam da frene basmak zorunda kalıyor. Siyasî bir eleştiri olarak algılanabilir ifadelerim belki. Varsın anlaşılsın ama işlerimizin bozukluğu, bir türlü sonuca var-a-mayışı ve yaptıklarımızdan bir fayda hasıl olmayacak cinsten işlerimizin oluşunun tek nedeni var benim nezdimde: PARA.  Size bir sır vereyim ama herkese söyleyin. İnsanların para hırsı yüzünden her gün hastaneler daha çok iş yapan bir ticaret mekanı haline geliyor. Aldığımız ilaçlardan işe yarayanları piyasadan kaldırılıyor. İlaç şirketleriyle iş tutan doktorlar saye

Üç hece: Filistin

Yüreğimin en ücrasından yükseliyor ağıtlarım Kan damlıyor kalemimden yaralıdır kağıtlarım Kanadı kırık yine Filistin semalarında kuşların Taşlar tek silahıdır Filistin'de minik avuçların Bebekliği şehadet Filistinin çocukluğu şehadet   Duvağı şehadet Filistinin gelinliği şehadet Filistin üç hecedir bölünmeyen: Şehadet! Filistin üç hecedir değişmeyen: Şehadet! Kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde   Filistinim ölüme yürürsün şehadet dilinde Düşmanın asıl kardeşlerindir eş bak derinde Bir yalnızlık yaşarsın Yusuf gibi kaderinde Alemin heryerinden üzerine insanlık yağıyor! Ölen sen misin! kalan "insanlık" yaşıyor! Parçalanan gene terörist(!) bebeklerinin cesetleri Bugün cenazende çalınan siyonist şarkıların kasetleri Filistinim feryadını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları gözleri ve dilleri hissiz kalabalıkların Sana fayda verir mi hiç bunca süslü uğultu   Ölüye ne! İsterse zebercedden olsun tabutu Y

Bir Deli-l

BİR DELİ(L ) Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin gelgitleri yaşadığım Yanaklarımdan bir masalın nehirleri akmakta Her gün bir avuç isyan, bir demet yalnızlıkta Şimdi söyle bana Şu, gözlerimi sulandıran ve kanımı donduran Soğuk ülkelerin ve dağların Ve şiirsizliğimin kızı Bunca yüke dayanır mı bu mahpus delikanlının omuzları Bir sevgi nişanesi için daha ne kadar sürgün yesin ömrüm Umarsız çığlıklarımı bulursun artık sokaklarda Bin bir sokakta yine aynı çocuk ağlamakta Surlar çevirmiş dipsiz düşlerimi Kusurlar yine ortalarda Bir deli, bir yalnız, bir sersemim uykularda Yenilmek üzereyim Son şiirimi yazmadım daha Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin bakışlarında gizlidir Bir yangının üzerinde çıplak kalmış ayaklarım Sular örter üstümü gökler yine ağlamakta Toprak kokarken sağır kalmış karanlıklar Kelimeler içerimde haykırmakta: SEN... Nereye dönsem gözlerinin eseri kahverengilikler Çıplağım sanki o kahverengi mah