Ana içeriğe atla

Eğrek II



Çocukluk yıllarım evimizle eğrek denilen çeşmenin bulunduğu sınırlarda geçti. Okula başlayana kadar, kendi başıma hiç o sınırları geçtiğimi hatırlamam. Okula giderken mahallenin aşağı cenahını hiç görmediğimi söylesem yanlış olmaz. O nedenle hatırladığım dünya küçücük ama içerisinde devasa anıları, özlem dolu yılları barındırıyor. 

Çocukluğumun küçük dünyasının en büyük ülkesi evimizin arka bahçesi. Bu bahçe sonradan nice engebesiyle karşılaştığım hayata göre daha az engebeli. Hayata ve yıllara karşı benden daha sağlam duran bir ceviz ağacı var bahçemizin baş tarafında. Okuma ve yazma öğrendiğim zamanlarda en büyük ablamla benim adımı gövdesine kazıdığım ceviz ağacı, isimlerimiz üstünde yaşlansa da hala sapasağlam duruyor. Hemen  birkaç adım ötedeki sarı kiraz, ceviz ağacı kadar dayanıklı olmasa da sırtını yeni evin çatısına doğru  dayamış yıllarla güreşiyor.  Az ileride, üstteki dallarını dört bir yana salmış dut ağacı öylece beni bekliyor sanki. Olgunlaşan dutlar dalından kopuverir yaz günlerinde. Olgunluklarına yakışmayan sabırsızlıklarıyla düşüverirler yere. Buluttan ayrılan yağmur taneleri gibidir onlar. Çocukluğumun alameti sayılan saç tellerimin başımı terk etmesi gibi terk ederler dallarını.  Bir farkla ki dutlar her yıl terk ettiği dala geri döner. Az yukarıda elma ağaçları, ihtiyar erik ağacıyla yıllardır süren komşuluğundan memnun. Küçük vişneler, bahçenin büyük ağaçlarının ellerinden tutmuş parka gitmek isteyen haylaz çocuklar gibi. Bu, şimdiki bahçenin çocukluğumdan kalan siyah beyaz portresinden bir demet iç sızısının meyve aromalı tarifi.

Çocukluğumun bahçesinde, ağaçların dalları uzanırdı toprak evimizin çorak bacasına. O çorak bacaya dair bir anıyı hafızamdan buraya yedeklemek istiyorum:

İlkokul ikinci sınıfa gittiğim sene... Evimizin yeşil ahşap kapısı, büyükçe bir salona açılıyordu. Girişte hemen sağda babaannemin odası. Onun yanında oturma odamız. Yine girişte, sol tarafta evin mutfağı. Sabah ailecek o koca salonda yuvarlak yer sofrasında annemle babamın etrafında toplanır kuş cıvıltılarıyla kahvaltı ederdik. O kahvaltıları o kadar severdim ki...O sofra bana lezzetli bir kahvaltıdan çok daha fazlasını ikram etmiş şimdi anlıyorum. Siyah önlüğüm ve bembeyaz yakalığımla sanki şimdi o sofrada oturur gibiyim:  Küçük ablamın saçlarını tarayan annem ve ablamın mızmızlanmaları, çantama ne kadar varsa doldurduğum ve taşımaya hiç üşenmediğim kitaplarımın kokusu, ablamlarla birlikte ciltlediğimiz defterlerimiz ve kokulu silgilerimiz, babannemin peyniri çok seven bir köşede kıvrılmış uyuklayan kedisi, annemin ısıttığı kuru ekmekler, toprağa gömülen küp peynirlerinin o ekmekle bir araya gelen lezzeti, kapının önünde asma yaprakları altında her sabah babamı bekleyen kırmızı tekneli motosikleti...

Bir sabah lezzet dolu o sofraya gitmek için uyanıp odanın kapısını araladığımda  her zaman alacakaranlık olan o salona güneş doğmuştu sanki. Çünkü salonun toprak ve ağaçtan oluşan tavanı yıllarca yediği yağmura daha fazla dayanamamış bizi uyandırmadan sessizce çöküvermiş. İyi hatırlıyorum yağmur başladığında koşarak bulduğum küçük büyük kapları tavandan damlayan sarımtrak yağmur damlalarının altına bırakırdım annemle. Ne var ki, evin bu denli eski olmasının bedeli bacasından salonun orta yerine düşen ağaç gövdeleri kadar ağır olmamıştı. Okuldan öğlen yemeği için geleceğim bir evimizin artık olmadığını düşünmüştüm o gün. Sonra öğlen eve geldiğimde babamların çatıyı yeniden yapmış olması içime su serpmişti. Neyse ki o gün çöken sadece evimizin bacasıydı. Ocağımız sapasağlam duruyordu ve tütüyordu. Şimdi duvarına 1996 yılının Ağustos ayını kazıdığım, çocukluk yıllarımın ikinci yarısını geçirdiğim evimizden çocukluk yıllarımı naklen kaleme alma niyetindeyim.

Unutmadan, eski ev tamamen yok olmadı. Eski evin mutfağı, eski evin sol yanı, olduğu gibi duruyor ve yaz aylarında eski günlerin serinliğini sunmakta eskisi kadar cömert. Bu mutfağın serinliği tıpkı, hatırladıkça gönlümü ferahlatan çocukluk günlerim gibi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ds-160 formu, hatalar ve çözüm

Ds-160 formu ABD vizesine başvurmak için doldurulan temel bir formdur. Formla ilgili ciddi bir stres yaşadığım için normal yazılarımın içeriğinden farklı olarak bu konuya birilerine yardımcı olmak adına yer vermek istedim. İlgili olmayanlar sizi diğer yazılarımı okumaya davet ediyorum:)  Ds-160 ABD vize formu cennete gidenlerin doldurabileceği türden. Cennete alıyorlar sanki sizi o nedenle de böyle zorluyorlar. Cennete gideceklerin bile hataları olduğuna göre, bu formu doldururken hata yaptınız diye dert etmeyin. Aslında işi bilirseniz yarım saatte dolduruluyor. Nitekim ikinci Ds-160'ı düzenlemek yarım saat sürmedi. Birinciyi sormayın :)  Öncelikle belirtmeliyim ki, konuyla ilgili Türk internet sitelerinde düzgün bir yanıt bulamadım. Bir cevap varsa bilmiyorum, ben bulamadım. Şimdi, bundan sonra başına benzer problem gelebilecekler için bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu yazı sütten ağzı yanan birinin kaleminden dökülmüştür. Öncelikle yazı, hatasını düzeltmek ist

Tübitak'ın 2214-A Bursuna Başvurmak: Davet mektubu

Tübitak 2214-A yazı dizisini yaklaşık 11 aylık bir sürecin sonunda yazma ihtiyacı duydum. Çünkü 2214-A burs serüveni ciddi bir emek gerektirmekteydi ve gereken emeği harcayarak bugüne gelince, bu yola düşenlerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğunu anladım. Birazdan bu serüvenimi noktasına virgülüne varana dek size aktaracağım. Ancak bunu bölüm bölüm sunmanın daha faydalı olacağını umarak, davet mektubu almak la ilgili yaşadıklarımı bu yazıda anlatacağım. Bu arada, yazının muhatapları akademik camiada yer alan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tamamı olabilir. Ancak bir projenin ve çalışmanın nasıl geliştiğini merak eden herkes de gayet tabî, bu yazı dizisinden istifâde edebilir. O halde başlayalım: Tâ lise yıllarımda Tübitak diye bir kurumdan haberdar olmuştum. Bazılarınız "Geç kalmışsın" diyebilir, hiç sorun değil. Şuan geldiğim noktada, hayatta öğrenmem gereken o kadar çok şeye geç kaldığımı görüyorum ki. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Tübitak, o

Davet Mektubu Örneği

Tübitak 2214-A bursuna başvururken hocanızın size nasıl bir mektup yazacağını ona iletmeniz açısından iş görecek bir örnek sunacağım.  Ben Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakültem adına (Üniversite ve fakülte adının ve ambleminin yer aldığı antentli kağıdıyla) aşağıdakine benzer bir mektup yazdım. Tübitak'ın benden istediği şartları orada sıraladım. Böylece Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakülte dekanlığının imzaladığı bir metinde meramımı iletmiştim. O da kendi üniversitesinin antentli kağıdına yazdığı şu mektubu pdf. olarak göndermişti.  Hocanıza "örnek olarak bu türden bir şeye ihtiyacım var" derseniz, işiniz kolaylaşabilir.  Tabi bunu fakültenizin ağzıyla söylerseniz işler daha da kolaylaşabilir. Böyle bir mektup hazırlar bunu başvurmak istediğiniz tüm üniversitelere de proposal ve cv ekleyerek gönderirseniz yine iş görmesi açısından etkili olabilir. Denemekte ve sonucu burada paylaşmakta yarar var. O halde, herkese kolaylıklar.