Ana içeriğe atla

Sonumuz hayrolsun!



Hayal alemimiz sanallaştıkça ve damarları tıkanmış gönüllerimiz katılaştıkça, problemlerimiz her gün yalçın dağları aştıkça dilimizde bir temenni "Sonumuz hayrolsun!"

Halbuki başı bozulmuş işlerimizin. Neden bozulmuş diye çok soruyorum kendi kendime. Neden bu kargaşa, bu hengâme, bu lanet akşam trafiği hatta yerin dibine batasıca sabah trafiği. Hepsi öndeki aracın şoföründen kaynaklanıyor. O, Taksim'de frene basınca Aksaray'daki adam da frene basmak zorunda kalıyor. Siyasî bir eleştiri olarak algılanabilir ifadelerim belki. Varsın anlaşılsın ama işlerimizin bozukluğu, bir türlü sonuca var-a-mayışı ve yaptıklarımızdan bir fayda hasıl olmayacak cinsten işlerimizin oluşunun tek nedeni var benim nezdimde: PARA. 

Size bir sır vereyim ama herkese söyleyin. İnsanların para hırsı yüzünden her gün hastaneler daha çok iş yapan bir ticaret mekanı haline geliyor. Aldığımız ilaçlardan işe yarayanları piyasadan kaldırılıyor. İlaç şirketleriyle iş tutan doktorlar sayesinde açık hava laboratuvarında yaşar hale geliyoruz. Özellikle, hastane vurgusu yapmak istiyorum. Hele doktorların sanki bu alemin kralı biziz, sizin canınızı biz verdik tavırları yok mu!? Öyle olmayan doktorları tenzih ediyorum elbette. Sadece bir doktorun otuz saniyede yazabileceği ilacı sizi 10 buçuktan öğlen 2'ye kadar bekletip yazması ne ile açıklanabilir. Demek ki; haberlerde izlediğimiz doktorların dayak yeme sahneleri boşuna değil diyesim geliyor ancak hukuksal olarak iki tarafı dinlemek gerektiğine ilişkin yaygın kanaate göre susmak daha evla deyip susuyorum.
60'lardan sonraki yıllarda tüp, ekmek, şeker, yağ, mazot kuyrukları olduğunu biliyoruz büyüklerimiz o günlerin ne de kötü günler olduğunu anlatırlar. O günlerde kuyruklar fakirlikten, yokluktan, çaresizlikten.  Gelin bugünlerdeki kuyruklara bir göz atalım:

Trafik: 
Bir kimsenin en az dört şeridi olan bir yolda 5 dk'lık mesafeyi 1,5 saatte gidebilmeyi umduğu içinde 40 bin liranın altında aracın neredeyse bulunmadığı, motorlu taşıtların dur kalk yapıp bir araya gelerek dünyada ne kadar petrol varsa yiyip bitirelim diye ant içtiği, ilginç yolculuk kuyruğuna verilen isim.

Banka kuyruğu: 
İnsanların para ile ilgili yapacakları her türden işlem için  sabah 6.00'da bankaların kapısında sıraya girip şayet bu saatte kuyruk ahalisine katılamadıysa, "bugün işimi halledemem" deyip ertesi gün katılmaya karar verdikleri kuyruğun genel adıdır.

Süpermarket kuyruğu:
Raf ömrü birtakım maddelerle uzatılan doğal olmayan ürünleri alıp bazı insanların kendilerini öldükten sonra mumyaya çevirmek gayesiyle süpermarketin kasasın önlerinden başlayıp gasılhane önlerinde bitecek şekilde oluşturduğu kuyruktur.

Hastane kuyruğu:
İnsanların (Allah'tan gelen hastalıklar müstesna) bedenleri üzerinde yeme, içme ve eğlenme şeklinde her türden zevki deneyimleme arzusunun alışkanlığa dönüşmesinden sonra geçirdikleri herhangi bir kriz neticesinde evlerinden ambulansla alınıp yukarıda açıkladığımız trafik kuyruğunda bir müddet ölümle mücadele ettikten sonra acil servisteki hasta yoğunluğuna verilen isimdir. Bu kuyruğun sonu hastanenin morgudur. Başka bir  kuyruk ise aylar öncesinden hastanenin değişik bölümlerinden sıra alınarak gidilip saatlerce muayene sırasının beklendiği kuyruktur. Bu kuyruğun başka bir özelliği de aldığınız saatte asla muayeneye giremeyişinizdir. Size hastane personeli ve doktorların umursamaz tavırları da bunun cabasıdır. Anlaşılan o ki, devletin bütün kurumları gibi hastanelerin de ciddi bir ıslahat fermanına ihtiyacı vardır. Formasyonun sadece öğretmenler için değil devletin bütün personeli için vacip olduğu ortadadır ancak iki bin liraya alınan formasyonun da aileden gelen insanlık eğitimiyle eş değer olmadığı bir başka handikaptır.

Dananın Kuyruğu:
Genellikle danalarda bulunan ve kopacağı yönünde beklentilerimizin olduğu o meşhur kuyruktur. O kuyruk bir gün bizim insanımız trafikte, okulda, caddede, hastanede, postanede, çarşıda pazarda kısaca kamuya açık alanlarda birbirine dana gibi davranmayıp ana gibi davrandığında kopacaktır. 

Yazımızın kuyruğuna (zeyl) gelince, işin özü eskiden fakirlikten kaynaklanan kuyruklar varken şimdi zenginlikten kaynaklanan kuyruklar var. Kuyruklar şöyle dursun eskiden yoksullukla beraber insanlık da varken şimdi varlıkla beraber insanlık yok olmuş durumda. Şöyle bir sonuca mı varmalıyız acaba: İnsanlık azaldıkça para artar. 

Oluşan kuyruklar hep para menşe'li. Bir gün insan olabilmek için de kuyruklar oluşturmazsak, diyecek tek söz kalıyor geriye:

"Sonumuz hayrolsun" o da olursa tabi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ds-160 formu, hatalar ve çözüm

Ds-160 formu ABD vizesine başvurmak için doldurulan temel bir formdur. Formla ilgili ciddi bir stres yaşadığım için normal yazılarımın içeriğinden farklı olarak bu konuya birilerine yardımcı olmak adına yer vermek istedim. İlgili olmayanlar sizi diğer yazılarımı okumaya davet ediyorum:)  Ds-160 ABD vize formu cennete gidenlerin doldurabileceği türden. Cennete alıyorlar sanki sizi o nedenle de böyle zorluyorlar. Cennete gideceklerin bile hataları olduğuna göre, bu formu doldururken hata yaptınız diye dert etmeyin. Aslında işi bilirseniz yarım saatte dolduruluyor. Nitekim ikinci Ds-160'ı düzenlemek yarım saat sürmedi. Birinciyi sormayın :)  Öncelikle belirtmeliyim ki, konuyla ilgili Türk internet sitelerinde düzgün bir yanıt bulamadım. Bir cevap varsa bilmiyorum, ben bulamadım. Şimdi, bundan sonra başına benzer problem gelebilecekler için bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu yazı sütten ağzı yanan birinin kaleminden dökülmüştür. Öncelikle yazı, hatasını düzeltmek ist

Tübitak'ın 2214-A Bursuna Başvurmak: Davet mektubu

Tübitak 2214-A yazı dizisini yaklaşık 11 aylık bir sürecin sonunda yazma ihtiyacı duydum. Çünkü 2214-A burs serüveni ciddi bir emek gerektirmekteydi ve gereken emeği harcayarak bugüne gelince, bu yola düşenlerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğunu anladım. Birazdan bu serüvenimi noktasına virgülüne varana dek size aktaracağım. Ancak bunu bölüm bölüm sunmanın daha faydalı olacağını umarak, davet mektubu almak la ilgili yaşadıklarımı bu yazıda anlatacağım. Bu arada, yazının muhatapları akademik camiada yer alan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tamamı olabilir. Ancak bir projenin ve çalışmanın nasıl geliştiğini merak eden herkes de gayet tabî, bu yazı dizisinden istifâde edebilir. O halde başlayalım: Tâ lise yıllarımda Tübitak diye bir kurumdan haberdar olmuştum. Bazılarınız "Geç kalmışsın" diyebilir, hiç sorun değil. Şuan geldiğim noktada, hayatta öğrenmem gereken o kadar çok şeye geç kaldığımı görüyorum ki. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Tübitak, o

Davet Mektubu Örneği

Tübitak 2214-A bursuna başvururken hocanızın size nasıl bir mektup yazacağını ona iletmeniz açısından iş görecek bir örnek sunacağım.  Ben Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakültem adına (Üniversite ve fakülte adının ve ambleminin yer aldığı antentli kağıdıyla) aşağıdakine benzer bir mektup yazdım. Tübitak'ın benden istediği şartları orada sıraladım. Böylece Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakülte dekanlığının imzaladığı bir metinde meramımı iletmiştim. O da kendi üniversitesinin antentli kağıdına yazdığı şu mektubu pdf. olarak göndermişti.  Hocanıza "örnek olarak bu türden bir şeye ihtiyacım var" derseniz, işiniz kolaylaşabilir.  Tabi bunu fakültenizin ağzıyla söylerseniz işler daha da kolaylaşabilir. Böyle bir mektup hazırlar bunu başvurmak istediğiniz tüm üniversitelere de proposal ve cv ekleyerek gönderirseniz yine iş görmesi açısından etkili olabilir. Denemekte ve sonucu burada paylaşmakta yarar var. O halde, herkese kolaylıklar.