Ana içeriğe atla

Kayıtlar

şiir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Üç hece: Filistin

Yüreğimin en ücrasından yükseliyor ağıtlarım Kan damlıyor kalemimden yaralıdır kağıtlarım Kanadı kırık yine Filistin semalarında kuşların Taşlar tek silahıdır Filistin'de minik avuçların Bebekliği şehadet Filistinin çocukluğu şehadet   Duvağı şehadet Filistinin gelinliği şehadet Filistin üç hecedir bölünmeyen: Şehadet! Filistin üç hecedir değişmeyen: Şehadet! Kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde   Filistinim ölüme yürürsün şehadet dilinde Düşmanın asıl kardeşlerindir eş bak derinde Bir yalnızlık yaşarsın Yusuf gibi kaderinde Alemin heryerinden üzerine insanlık yağıyor! Ölen sen misin! kalan "insanlık" yaşıyor! Parçalanan gene terörist(!) bebeklerinin cesetleri Bugün cenazende çalınan siyonist şarkıların kasetleri Filistinim feryadını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları gözleri ve dilleri hissiz kalabalıkların Sana fayda verir mi hiç bunca süslü uğultu   Ölüye ne! İsterse zebercedden olsun tabutu Y

Bir Deli-l

BİR DELİ(L ) Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin gelgitleri yaşadığım Yanaklarımdan bir masalın nehirleri akmakta Her gün bir avuç isyan, bir demet yalnızlıkta Şimdi söyle bana Şu, gözlerimi sulandıran ve kanımı donduran Soğuk ülkelerin ve dağların Ve şiirsizliğimin kızı Bunca yüke dayanır mı bu mahpus delikanlının omuzları Bir sevgi nişanesi için daha ne kadar sürgün yesin ömrüm Umarsız çığlıklarımı bulursun artık sokaklarda Bin bir sokakta yine aynı çocuk ağlamakta Surlar çevirmiş dipsiz düşlerimi Kusurlar yine ortalarda Bir deli, bir yalnız, bir sersemim uykularda Yenilmek üzereyim Son şiirimi yazmadım daha Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin bakışlarında gizlidir Bir yangının üzerinde çıplak kalmış ayaklarım Sular örter üstümü gökler yine ağlamakta Toprak kokarken sağır kalmış karanlıklar Kelimeler içerimde haykırmakta: SEN... Nereye dönsem gözlerinin eseri kahverengilikler Çıplağım sanki o kahverengi mah

Sızı

KELÂM-I KALEM Bir sirâc olsun diye Kalem bize hediye. Bizden geriye kalanlarda bir anlam,  Bizden geride kalanlara bir selam,  Dillerde bir dua olsun diye Kelam bize hediye. Niyet olmalı, içten ve ruhsal Kalem ve kelâm kadar kutsal Alâmet var her şeyde, algısal Göz var, sen/de bak bir ibret al Söze hacet olmaz, göze olur Göze pek net olmaz, öze olur Âlemde hakikat bir göze olur Doldurmazsan tasını sen ondan Göze değil, söze değil bize değil Olan ancak sendeki o öze olur Kimisi düşmüş küçük bir derdin peşine Kimisi dertsiz, bilmez sende derdin işi ne Dertli olan düşünsün hele O'nun işi ne Ölüdür dermansızlar, sen üzülme boşuna İçeriden gelir bu sözler, bağlamaz dilimi İki el ve gözler dokur, amel denilen kilimi Seyfi nice söz söylendi senden önce İbret al sen onlardan, açılmadan defterin  Neye yarar sözler toprağa gömülünce Sağ kalana sızıdır sözlerin

15 Temmuz Şehitlerine

On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde  O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin Yere düşerken bedenin, al bayrak

Eşit ağırlıkta sen? (2)

Avuçlarım kanıyor gidişinin ardından  Kuş ölüleriyle dolu yerler Gece yarıları üşüyen mısraları alıyorum içeri Gözlerimi çevirdiğim yerler donuyor Zaman eskisi kadar geniş değil Olumsuz, devrik, eksiltili Gözlerini betimlemeye yetmiyor Geçmişteki gibi Yerini ve yönünü kaybetmiş bir zarf misali Bir de hasretini ekleyince sonuma Dolaylı tümleç oluyor masallar Kan-ağlıyor gözlerim Ama nerden bileceksin ulamayı sen? Eskisi kadar savaşçı değilim Geceye, karanlığa, yıldızlara Ve sana her defasında yeniliyorum Başkentimi alıyorsun elimden Fiilen sona eriyorum 7. ve 24. maddeler bağlıyor elimi kolumu Ardından terhis oluyor sevda ordularım Yerleşik hayatı terk ediyorum Bir gün oradayım bir gün burada Göçebe yaşıyorum anlayacağın. Bilmiyorum bu kaçıncı ayrılık Kaçıncı ikiye bölünme, kaçıncı istila Ve kaçıncı yüzyılda katı kalbine düzenlediğim 17. sefer Dünya kendi ekseninde her turunu tamamlayışında Benden önce mi giriyorsun bensiz g

Bire Bir Yakarış

Cevapsız kalan ve cevapla yanan garip yüreğimdir Düştüğüm çaresiz bir dert, düşemediğimse yüreğindir. Sümbül rengi bir hüznün tarifidir gece Parmak uçlarımda titrek ecel provaları Dönmeyen ben miyim Allah'ım yoksa yollar mı dönülmez Bir mısra bazen düğüm olur bir türlü çözülmez Sevgili rüyalara, şiir mısralara çıplak ayakla yürür Ayak değdiği topraklar mezarıma dökülür Şarkı olmaz sözlerimden hicaz eser meltemler İlham perisi uykudadır belki bu demler Bir tahta çürür durur başucumda Amel defterim açık durur avucumda Uyku mudur kirpiklerime bulaşan acı Acı mıdır uyku tene değince kaybolan sancı Sen kelimelerle oyna, cumleler bozmaz oyunu Dinlemezmis sevda sözü, takındığın huyunu Hiç yok mu yüreğinin halim için mihengi Neden görmezsin yanan kalpteki ahengi Ritmik hüzünlerle verilir zamana vaadler O gün işte geri alınır yine bütün saatler Saat bir olur, gece bir olur gündüz bir  Öyle bir an gelir ki; Konuşmak bir olur ve yine susmak b

Rüyâ

Saatin sesi zamanın sessizliğine sanki bir ağıttır Geceleri dökerim üzerine, gündüzler bir kağıttır Memduhu meçhul beyite zaman bir rivayetçidir Şiir, güzelliği yaşlanmasın diye yare bekçidir Ölümsüz olur mu hiç muhtevası hüzün şiirinin Tedbirsiz olur mu hiç takdîri, hüküm Şâri‘inin Mürekkebi akmadıkça gönlün, kalem paslanır hamlar Gündüzleri uykudadır, geceleri uyanır daima ilhamlar Hüzün gözyaşı kavliyle konuşur hep ilk kelâmını Ayrılık böyledir, dört tekbirle verdirir iki selamını Zirvelerdeki nebâta bir yığın bulut götürür suyunu Yusuf'suz kalan kuyular ne yapsın bulut suyunu Kardeş, katiline gülümserken ölür ecelsiz, kardeşlik Kardeşleri, tabutunu taşıyan mecalsiz şaire eder eşlik Nimetin kadrinden gaflet içinde olan ne anlar? Nehirdeki taşla bir olur mu kavrulan topraklar? Uyku kapılarından girer gözler rüyalar alemine Şiir kapılarından çıkar sözler Seyfi'nin kalemine Kalem gözlere, gözler uykuya, uyku rüyaya muht

Usûl-ü aşk

Bir gün aşk kalbe helal olur O gün işte susar dil lâl olur Kaşları sevgilinin bir hilâl olur Fem mühürlenir, konuşan hâl olur Aşk düşünce kalbe, uyku göze haram olur Göz yaşı anlatır hâli kelâm olur Sevgiliden beklenen sade bir selam olur Hançeri ayrılığın batınca kalbe, lâm olur Aklı gider aşığın, gönlün emri mübah olur Sussa aşık perişan, konuşsa günah olur Bir ahı gönlün, her gün bin âh olur Uyku haramken göze birden sabah olur Bekler ki aşık kavuşmak bir gün nasip olur Bilmez ki aşk helalse ayrılık vacip olur Yanan kalbin çilesi bir acayip olur Seyfinin kalır adı, kendi gaib olur.

Kesit

Takvimlerde üşür bugün bir ekim bir de ayazı Ömür şimdilerde sanki bir haziran bir de yazı Karlar beyaz kağıtlar beyaz yazılar kapkaradır Beyaz soğuk iken önermeler kanlı bir yaradır Geçişsiz cümleler pıhtılaşır kalpte olur sızı Zavallı kalp neden sever hep içindeki kan-sızı Kan kırmızıdır gül kan kırmızıdır gözlerse donuk Ölüm bu! İhtimal ki bembeyaz bir gül kadar soğuk Bilinmezki aşk yürekte taşa dönmüş his mi nedir? Henüz umutlanırken unutmanın da ismi nedir? Tez ayrılık, kulakları dolduran bir ses mi nedir? Belli ki kavuşmak yalnızca yarın o resminedir Ukbâda vuslat demi sarhoşluğu cennet mi nedir? Dünyadaki ayrılık sadece yarın cisminedir Gül soğuktur şimdi ölüm beyaz kan yine kırmızı Diken mi nedir gönle batan bir zalim sır bu sızı Karanlık, zindanda mum alevinin isi mi nedir? Seyfinin hüznü: çölde kum tanesinin ismi nedir? Anlamak akla, önermelere dizilir beyitler His mi nedir mısra iplerine di

Eşit ağırlıkta sen? (1)

Sen yoksun ya Gecenin bir yarısı yok İki yarısı, dört çeyreği var Akreple yelkovan arasındaki açı Hep hüzün derece Sen yoksun ya Gözlerime kümelenen acının Kesişimleri var beynimde Ve birleşimleri yüreğimde Sen yoksun ya Çarpanlarına ayrılmış bedenimin Bir daha bir araya gelmeme olasılığı var Sen yoksun ya Kurduğum cümleler edilgen çatılı ve geçişsiz Anlam belirsizliği içinde Sen yoksun ya Odamda nem açığı artarken Gözlerimde nem doyma noktasında Ayın dört hali var ama hiç hali yok Sen yoksun ya Uykuma koloniler kurdu sokak lambaları Zaman milattan öncesi kadar anlamsız Engizisyon mahkemelerine düşmüş kadar bahtsızım Sen yoksun ya İvme  kazandı yalnızlığım Homojen bir karışım gibi şimdi duygularım Ve atom çekirdeği kadar küçük İçimdeki umut. Sen yoksun ya Bir septik kadar şüpheciyim Bir entüsyonist kadar sezgici Sen yoksun ya Evrim teorisi kadar saçmayım Nötr atomlar gibi hareketsiz Ve sen yoksun ya Manik depresif bir hastayım Halisünas

Çakıl taşları

Uzunca bir sohbetin son kelamı gibi dönüşün İstanbul'da sonbahar sonrası manzara yine sarışın Gözlerin bir ressamın fırçası gibi değiyor  İstanbul'uma Gidiyorsun, bir sancı değiyor işte soluma Ömrüm kaybettiklerimin ardında kalan zaman dilimi Diyemem içimdekileri bir şeyler bağlar dilimi Çakıl taşlarıyla örülüdür gönül duvarlarım Zaman işte bir taştır uçurumlardan yuvarlarım Dağınık beyitlerin ardında gizlenir manalarım Gidenlerin ardından ben hep böyle ağlarım Dedim ya bir başka ağlarim işte gidene Gözyaşlarım hep bu nedenle düşer kefene Meraklı bakışların buğulanır gözbebeklerimde Gözlerimse bir bebek gibi ağlar toy beyitlerimde Kefene, beyite, bebeğe ve göze su değince Yürekte kalan sızıdır bir tuz gibi, ince Çakıl taşlarıyla örülür şimdilerde şiir duvarları Sabrı ve renksiz kelimeleri zamana uğurlarım

Kahır

                                                                                                                    İki dostun iki derin mezarı gibi gözlerin İki mezara dizilen uzun tahtalarsa kirpiklerin    İki dostun iki beyaz kefeni gibi ellerin Bir hüzün kelepçesine amadedir bileklerin    İki dostun iki tabutu kadar soğuk avuçların Kanatları kırılmış yüreğim üstünde uçan kuşların    İki dostun iki hüseyni salâsı gibi son sözlerin Kulaklarımdan gönlüme dolar ayrılık közlerin    İki dostun dört tekbiri kadar kısacık vedaların Ve yine ardındadır kısalan günler dağların    İki dostun iki ölüm sabahı gibidir yokluğun Tüm kara haberler içindedir yine suskunluğun    İki dostun iki kaskatı cesedi sanki resimlerin Salt acısı ciğerdedir resme düşen mevsimlerin    İki dosttan geriye kalanlar gibi kalıntıların Söylenememişliklerdir ölümden tüm alıntıların    İki dosttan arta kalan iki zindan yalnızlığım İki çaresizliktir ikili mısralarımda