Nice kaybolup giden şey gibiydi çocukluğum...
Hatırladığınız ilk şey neydi? Ben bu soruyu uzun süredir soruyorum kendime. Kendimi bulutlu ve yağmur yağmak üzere olan bir havada iğde, elma, dut ve erik ağacının bulunduğu evimizin önünde yemyeşil bir bahçeyi seyrederken ve beş yaşında olduğumu hissederek buluyorum. En eski görüntü bu zihnimdeki.
Sanırım, ilk hatırladıklarım beş yaşımdan. Okula henüz başlamadığım o yıllardan hatırladığım çok sayıda şey var:
Evimizin önündeki kara kirazın evimizin çorak bacasına uzanan dallarından kiraz yediğimi, bacadaki loğ taşını, evimizin üstündeki tepede komşumuzun çocuklarıyla küçük taşları toplayarak -güya- evler yapışımızı, okula gidene kadar evimizin çevresinden hiç ayrılmadığımı, evimizin aşağısında bulunan eğrek isimli çeşmeden su içtiğimi ve o çeşmeden suyun kalından inceye süzülüşünü, evimizin arkasındaki bahçede serçeleri izleyişimi, karıncaları yüklerini taşırken takip edişimi, mahallenin çocuklarının elinde sapan görünce bana sapan yapması için anneme yalvardığımı, sapana kuş lastiği dediğimi, babamın aldığı topla oynarken amcamların camını kırdığımı, amcamın yeşil renault 12 arabasını, babamın sepetli motosikletini, akşam çekirgelerin ötüşünü sabah da kuşların cıvıltılarını, annem evi temizlerken, odanın duvarına atıp tuttuğum küçük plastik topla duvarın kireçle boyanmış toprağını döktüğümü, evimizin tabanındaki tahtaların üzerindeki kahverengi muşambayı, mavi ve siyah iplerle elde örülmüş örtüsüyle salondaki divanımızı, babannemin hardal sarısı çiçekli yatak örtüsüyle örttüğü karyolasını ve evimizin salona açılan ahşap yeşil renkli dış kapısını, koşarken düşüp avuçlarımı kanatışımı ve pantolonomun dizlerini yırtan taşları, evimizin arkasındaki ceviz ağacını, babannemin sekiz yaşında olduğunu söylediği kedisini, o kedinin minik yavrularını sevişimi, güzün yaprakların dökülüşünü, bahar gelince bahçelerdeki gazellerin toplanıp yakılmasıyla baharın habercisi o kokuyu güneşin öğlen saatlerindeki yakıcılığında hissedişimi. Bunlar çocukluğumun cümleleri. Daha nice şey var hatırladığım çok uzağımda kalsa da çocukluğumdan. Kapımızın önündeki şekerpare erikten yediğimi, kolumu iğde dikeninin yırtmasını, naylon ayakkabılarımı, sarı ineğimizi, siyah civcivlerimizi...
Şimdi dönüp baktığımda naylon ayakkabıdan başka doğal olmayan hiçbir şey görmüyorum çocukluğumda. Otuz yıla yakın bir zaman öncesine geri dönmek ve oradaki güzellikleri hatırlamaya çalışmak bile inanılmaz haz verici, siz artık çocukluğumu düşünün nasıl da keyifliydi! Şimdilik bu kadarı kâfi olsun, çocukluk yıllarımdan kesitler için. Çünkü eskiden olduğu kadar çabuk tüketmek istemiyorum onu.
Yeşili, göğün mavisini ve yıldızlı geceleri, toprağı ve her şeyden önce de insanlığımızı kaybettiğimiz bu güne geri gelmek istemedim şu satırları yazarken desem, kim inanır bana?
Anılar güzeldir, zihnimizde işgal ettiği şekilde hayallerimizi canlı tuttuğuyla enfestir. Evet çocukluk anılarımız hayallerimizle güzel yoksa biz insanlar anın tadını inanın yaşayamıyoruz. Ya geçmişe özlemle geçer zamanımız ya da geleceğe umutla, geçer gider biz farkına varmadan. Derken çok geç anlarız ne çok şey bırakmışız ardımızda diye. Ve daha da önemlisi çocukluğumuz aslında hep içimizde büyümemiş haliyle duruyor ve biz uzaklaşıyoruz ondan olamaz mı? Yazınızı okurken bunları düşündüm. Geçmişteki çocuk içimizde anılarımızla hala pırıl pırıl eğer biz hayallerimizle ondan kopmadıysak değil mi? Elinize sağlı
YanıtlaSil