Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Vize Sonrası Tübitak 2214-A İşlemleri

Tübitak yazıları serisinin son yazısından herkese merhabalar. Şimdi sizlere vize sonrası yapılacaklarla ilgili özet bilgiler sunmaya çalışacağım. Tübitak 2214-A sonucu açıklandığında, Tübitak hesabınızda size birtakım talimatlar ve yapılacak işlemler dosya dosya belirtilmiş oluyor. Açıkçası ben ilk gün o talimatları koydum bir kenara, üstünkörü şöyle bir baktıktan sonra. Ne zaman ki vizeyi aldım işte o zaman Tübitak dosyasını açtım. Kısacası, aşama aşama ilerledim. Fakat, bürokrasinin cilvelerine maruz kalınca anladım ki, üniversiteden görevlendirme alma işini daha önce halletmeniz çok iyi olurmuş. Ben, işleri mantıklı olan sıraya göre halletme yolunu seçtim kendimce. Ne yazık ki bürokrasi mantık dinlemiyor. Gelelim yapılacaklara: Tübitak sizden öncelikle bir burs başlatma dilekçesi istiyor. Dilekçenin ekinde yer alan şeyleri bir araya getirip Tübitak'a gönderdiğinizde bunca zahmet çektiğiniz o zalim süreç sona eriyor.  Aşağıda örneğini verdiğim dilekçenin ekind

Abd Vizesi

Vize işlemleri için harekete geçtiniz. Üniversiteniz size mail ile Ds-2019 formunuzda yer alan bilgileri göndermiş olabilir. Bu bilgiler sizin vize randevusu almanız için yeterlidir. Burada dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, Ds-2019 formu elinize ulaşmadan vize randevusu almamanız. Ya da Ds-2019 formunuzun kesin olarak elinize ulaşacağı tarihten emin olmadan vize randevusu almamanız. Ds-2019 formunda yer alan SEVIS number ve J-1 Program Code bilgileriyle vizeye başvuracaksınız. Vize başvurunuz esnasında sizden istenilen bilgileri DS-160 formuna gireceksiniz. Ds-160 formunu doldururken dikkat etmeniz gereken hususlar için konuyla ilgili yazımı okuyabilirsiniz. Vize randevusunu aldınız şimdi ne olacak? Vize randevunuzu alıp randevu vaktinde konsolosluğa vardınız. Kapılarda güvenlik kontrolünden geçerek bir üst kata çıktınız. Sizi girişte bir personel karşılayıp pasaportunuzu ve Ds-2019 formunuzu inceliyor. Pasaportunuza Ds-2019 formunuzu lastikle tutturup size veri

Tübitak 2214-A Sonuç ve Sonrasındaki İşlemler

Önceki yazımda proje hazırlama ile ilgili ipuçlarına değinmiştim. Doktora konunuzu ya da doktora konunuz içinde spesifik bir hususu proje haline getirdiniz. Tübitak'a projenizi ve gerekli belgeleri gönderdiniz. Şimdi sonucu beklemeye başladınız. Tübitak size ortalama bir sonuç açıklama tarihi (temmuz 2018 gibi) zikreder sitesinde. Bu tarih, sizin yurt dışındaki danışmanınızdan alacağınız mektuba, danışmanınızın yazmasını isteyeceğiniz tarihlerin belirlenmesi açısından önemlidir. Şöyle ki, siz Tübitak'ın sonuçları açıklama tarihini göz önüne alarak, bir gidiş planı yaparsınız. Sonuçlar temmuzda açıklanıyorsa, vize ve diğer prosedürleri yerine getirmek için "Bana üç ay yeter" diyebilirsiniz. Başka bir açıdan düşünürsek, gideceğiniz ülkede akademik takvimin başlangıcına yetişmek isteyebilirsiniz. Buna göre plan yaparak, davet mektubunuza hocanızdan akademik yılın başında orada olacak şekilde bir tarih istersiniz. İşte, az önce bahsettiğim konular açısından Tübitak&

Tübitak 2214-A proje tüyoları

Tübitak'ın 2214-A bursuyla yurt dışı serüveni tecrübelerimi aktarmaya devam ediyorum. Bu tecrübeyi henüz tamamlamış değilim. Fakat, sizlerin de benzer aşamalardan geçme ve benim yaşadığım absürt durumları yaşama riskiniz olabilir.  O halde buyurun proje ile ilgili yaşadığım süreci aktarayım. Bu arada proje hazırlama işi tamamen bana ait olduğu için hiç absürt bir durum yaşamadım. Anladım ki işler, sizden başkalarına taalluk ederse sorunlar da o ölçüde artıyor. Gelelim meseleye: Projeyi hazırlarken bir yandan da yurt dışındaki hocamdan mektup alabilmek için çabalıyordum. Yani benim süreçlerim sırayla ve adım adım ilerlemedi. Bir adım ileri bir adım geri, bir adım sağa bir adım sola derken biletimizi almış olduk ve yolculuk gününü bekliyoruz. Bu süreçte bazen vazgeçecek gibi olduğum anlar oldu. "Ne gerek var bu kadar uğraşmaya diyerek" pes ettiğim, sonra da kalkıp tekrardan çalışıp çabalamaya devam ettiğim anlardı bunlar. Neyse ki vazgeçmedim. Peki, şimdi sizin sü

Tübitak'ın 2214-A Bursuna Başvurmak: Davet mektubu

Tübitak 2214-A yazı dizisini yaklaşık 11 aylık bir sürecin sonunda yazma ihtiyacı duydum. Çünkü 2214-A burs serüveni ciddi bir emek gerektirmekteydi ve gereken emeği harcayarak bugüne gelince, bu yola düşenlerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğunu anladım. Birazdan bu serüvenimi noktasına virgülüne varana dek size aktaracağım. Ancak bunu bölüm bölüm sunmanın daha faydalı olacağını umarak, davet mektubu almak la ilgili yaşadıklarımı bu yazıda anlatacağım. Bu arada, yazının muhatapları akademik camiada yer alan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tamamı olabilir. Ancak bir projenin ve çalışmanın nasıl geliştiğini merak eden herkes de gayet tabî, bu yazı dizisinden istifâde edebilir. O halde başlayalım: Tâ lise yıllarımda Tübitak diye bir kurumdan haberdar olmuştum. Bazılarınız "Geç kalmışsın" diyebilir, hiç sorun değil. Şuan geldiğim noktada, hayatta öğrenmem gereken o kadar çok şeye geç kaldığımı görüyorum ki. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Tübitak, o

Ds-160 formu, hatalar ve çözüm

Ds-160 formu ABD vizesine başvurmak için doldurulan temel bir formdur. Formla ilgili ciddi bir stres yaşadığım için normal yazılarımın içeriğinden farklı olarak bu konuya birilerine yardımcı olmak adına yer vermek istedim. İlgili olmayanlar sizi diğer yazılarımı okumaya davet ediyorum:)  Ds-160 ABD vize formu cennete gidenlerin doldurabileceği türden. Cennete alıyorlar sanki sizi o nedenle de böyle zorluyorlar. Cennete gideceklerin bile hataları olduğuna göre, bu formu doldururken hata yaptınız diye dert etmeyin. Aslında işi bilirseniz yarım saatte dolduruluyor. Nitekim ikinci Ds-160'ı düzenlemek yarım saat sürmedi. Birinciyi sormayın :)  Öncelikle belirtmeliyim ki, konuyla ilgili Türk internet sitelerinde düzgün bir yanıt bulamadım. Bir cevap varsa bilmiyorum, ben bulamadım. Şimdi, bundan sonra başına benzer problem gelebilecekler için bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu yazı sütten ağzı yanan birinin kaleminden dökülmüştür. Öncelikle yazı, hatasını düzeltmek ist

Eğrek IV

Eğrek, mahallemizin yukarısındaki çeşme ve onun etrafındaki meydana verilen isim. Eğrekten yukarıya çıkıldıkça yükseklik arttığı gibi çocukluğum da artıyor. Yukarılara çıktıkça görülen manzaranın içindekiler gibi, yaşım da küçülüyor. Dört beş yaşlarında bir çocuğum o zamanlarda ve annemin köyüyle tanışacağım:.  Cirmioğlu'nun eteklerinden ilerleyen toprak yol, tepeciklerin arasından geçerek annemlerin köyüne varıyor. Sonra kendimi "Aşıoğlu" denilen iki haneli o köyde beş yaşlarında bir çocuk  olarak hatırlıyorum. Sabah namazından önce anneannemin süt kaynatmak için yaktığı kazanların karasını hayatın çilelerine ve o kazanda kaynayan sütün beyazını da çilelerle elde edilen hasletlere benzetiyorum. "Demek ki gecenin karanlık anlarından birinde anneannemin erkenden uykusunu terkedip işinin başında oluşu bana hayatın bu küçük detayını anlamam için yardım edecekmiş" diyorum, bugün. Hepimiz çektiğimiz çilelerle içimizdeki o süt çocuğunu pişirip olgunlaştırab

Emanet

Dönüp bakıyorum yine çocukluğuma kaldığım yerden. Serin bir ikindi rüzgarı esiyor evimizin önünden. Ben iğde ağacının yanından mahallenin eski camisinin minaresini görüyorum. Sanki birazdan müezzin ikindi ezanını okuyacak. Her gün okuldan dönüşümün en lezzetli anları olarak yer etmiş bende ikindi vakitleri. Babannem ben okuldan dönünce, hemen bana bir çay sofrası kurardı. Sünmüş peynirin yanında üç kaşık şeker atarak içtiğim çayın lezzetini şimdi bulamıyorum bir türlü. Karnımı doyurunca koşarak sokağa fırlardım. Nasıl güçlü bir iletişimimiz varmış ki arkadaşlarımla birbirimizi elimizle koymuşcasına bulurduk. Dört beş arkadaş bir araya gelir, okulun bahçesinde doyasıya oyunlar oynardık. Akşam ezanı okunmadan evde olmam gerektiğini bilsem de karanlığa kalıp babamdan fırça yerken annemin arkasına saklandığım da vâkidir. Akşamları aileler için biçilmiş bir kaftanmış sanki. Annemlerle beraber oturmak yaptıkları el işi ve örgüleri öğrenmeye çalışmak ama erkekliğin verdiği

Eğrek III

Çocukluk günlerine dönüp bakıyorum bugün yine bir temmuz dokuzundan. Umutlar, hayaller, hedefler ve yaşamayı mümkün kılan her ne varsa yitip gitmiş gibi. Kupkuru bir hayalden öteye geçmiyor gençlik yıllarım. Ömürde kaç kez yaşarız ki temmuz dokuzunu? Bir de bakarsınız ki temmuz ölüme yaklaşmış yirmi dokuzunda. Otuzunda ölecek olan temmuz için, benim gibi bir insanın ömründen otuz üç kere geçmiş olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Eğrekten ilk kez aşağı mahalleye indiğim gün... Siyah önlüklerini giymiş iki küçük kız çocuğunun arasında, yine siyah önlüklü ve onların ellerinden tutmuş sırtında bir okul çantasıyla küçük bir erkek çocuğu...Okulun kapısına beş on metre mesafede daha sonradan musalla taşı olduğunu öğreneceğim, benim gibi küçük bir çocuk için gayet büyük bir beton parçası. İlginç değil mi? Okulun bahçe kapısı önündeki geniş alanı, mahallenin cenaze törenlerinin icra edildiği bir alan yapmış mahalle ahalisi. Şimdi düşünüyorum da kalem ve defterle tanışmak için g

Eğrek II

Çocukluk yıllarım evimizle eğrek denilen çeşmenin bulunduğu sınırlarda geçti. Okula başlayana kadar, kendi başıma hiç o sınırları geçtiğimi hatırlamam. Okula giderken mahallenin aşağı cenahını hiç görmediğimi söylesem yanlış olmaz. O nedenle hatırladığım dünya küçücük ama içerisinde devasa anıları, özlem dolu yılları barındırıyor.  Çocukluğumun küçük dünyasının en büyük ülkesi evimizin arka bahçesi. Bu bahçe sonradan nice engebesiyle karşılaştığım hayata göre daha az engebeli. Hayata ve yıllara karşı benden daha sağlam duran bir ceviz ağacı var bahçemizin baş tarafında. Okuma ve yazma öğrendiğim zamanlarda en büyük ablamla benim adımı gövdesine kazıdığım ceviz ağacı, isimlerimiz üstünde yaşlansa da hala sapasağlam duruyor. Hemen  birkaç adım ötedeki sarı kiraz, ceviz ağacı kadar dayanıklı olmasa da sırtını yeni evin çatısına doğru  dayamış yıllarla güreşiyor.  Az ileride, üstteki dallarını dört bir yana salmış dut ağacı öylece beni bekliyor sanki. Olgunlaşan dutlar dalından

Eğrek I

Nice kaybolup giden   şey gibiydi çocukluğum... Hatırladığınız ilk şey neydi? Ben bu soruyu uzun süredir soruyorum kendime. Kendimi bulutlu ve yağmur yağmak üzere olan bir havada iğde, elma, dut ve erik ağacının bulunduğu evimizin önünde  yemyeşil bir bahçeyi seyrederken ve beş yaşında olduğumu hissederek buluyorum. En eski görüntü bu zihnimdeki.  Sanırım, ilk hatırladıklarım beş yaşımdan. Okula henüz başlamadığım o yıllardan hatırladığım çok sayıda şey var:  Evimizin önündeki kara kirazın evimizin çorak bacasına uzanan dallarından kiraz yediğimi, bacadaki loğ taşını, evimizin üstündeki tepede komşumuzun çocuklarıyla küçük taşları toplayarak -güya- evler yapışımızı, okula gidene kadar evimizin çevresinden hiç ayrılmadığımı, evimizin aşağısında bulunan eğrek isimli çeşmeden su içtiğimi ve o çeşmeden suyun kalından inceye süzülüşünü, evimizin arkasındaki bahçede serçeleri izleyişimi, karıncaları yüklerini taşırken takip edişimi, mahallenin çocuklarının elinde sapan görü

Değirmen ve Dâne

Neden döner dünya? Onun kendi ekseni etrafında dönmesi yetmezmiş gibi, bir de o, güneş etrafında döner. Peki ama neden? Bilimsel olarak açıkladığınızda kendi etrafında dönünce gece gündüz, güneş etrafında dönünce mevsimler dolayısıyla da yıllar oluşur diye cevap vereceksiniz ki haklısınız da. Ancak bilimle açıklanamayan nice şeye neden olur dünyanın dönmesi.  Her şeyde olduğu gibi dünyanın dönüşünde de gözle görülemeyen sonuçlar vardır. En başta bizi "geri döndürmek" için döner dünya. Dünyanın dönmesi bundan değil de ne? Geldiğimiz yere dönmek için bulunduğumuz yer değil midir bu dünya? Dünya içindeki her şey, kafa gözüyle bakıldığında hareketsiz durur ama durum hiç de öyle değildir. Kendisi dönen bir şeyin içindekilerin sabit kalması düşünebilir mi? İçinde ne varsa döner dünyayla beraber. Dönmek, daire çizmekten çok ama çok kapsamlı bir eylemdir. Dönmek denilince akla gelen ilk şekil bir dairedir elbette ama dünyanın şeklinin daire olmayışı da ayrıca ironiktir. K

Zırhlı Hayaller Tugayı

                                     Ortada görünen tepe 20. Zırhlı Tugay Zamanın orduları var üzerimize saldığı, günlerden aylardan. Bir savaşın ortasındayız. Toz dumana karışmış. Zaman kılıcından yara almış hayallerimiz, pıhtılaşıyor toprağı sulayan umutlarımız. Savaşımız zamanla. Kaybedeceğimizi bile bile galip gelmenin hayalini kuruyoruz. Kurduğumuz hayaller kuruyor, kurumuş hayaller özlem alevine düşünce, hüzün ateşi oluveriyor. Sekiz yıl aradan sonra bir vesile ile yolumuz düştü Urfa'ya. Şehre iner inmez ilk nefesimde Urfa'nın fesleğen ve sümbül karışımı kokusu beni sekiz yıl önceye götürdü. Hafızamın üzeri o kadar tozlanmış ki...Bana Urfa'yı bu denli unutacaksın deselerdi asla inanmazdım. Konaklayacağımız mekanın, balkonundan geçmişime bakma imkanı bulmuş olmam inanılmaz hoş bir duyguydu. Serin ve sümbül kokulu bir havada tuttuğum nöbetlerde hissettiklerimi yeniden yaşamak, içimi yakan bir hüzne atıverdi kurumuş hatıralarımı. Sonrasında sabahın ilk ış

İmkânın anahtarı: Rüyâlar

Bugün bir rüyadan yola çıkıyor kelimelerim. Bir otobüs koltuğunda cam kenarına oturmuş, tüketirken yollarını gözlerinin önünden gelip geçen manzaranın bir rüyadan ibaret olduğunu bilmiyor cümlelerim.  Rüyalar kısacık anlarken koca bir ömrü devirmiş gibi uyandım önceki sabah. Uyandığımda anladım ki, geçip giden zaman kiminin bahtiyarlığı, kiminin ihtiyarlığı, kimininse tek varlığı.  Geri gelsin istemeyiz ömürden geçip giden nice zaman. Bazen de benim gibi uykudan uyanmanın kalır içinizde pişmanlığı ciğerlerinizi yakan. Taşlarla döşenmiş ıslak sokaklarında yürüdüyseniz çocukluğunuzun ve geçmişten geri gelmesini istediğiniz günlerinize sarılmışsanız rüya denilen o kısacık film şeridinde, filmin bitmesiyle ışıkların değil de bağrınızın yanması demek uyanmak.  Kısalan günlerin uzaması gibi kısalan ömrün uzamasıdır rüyalar. Ömrünüz içinde bir ömrün bahşedilmesidir size onlar. Ölü geçirdiğiniz saatlerde yaşamdan pay almanızdır bir bakıma. Kısacası rüyalar, uzuncası hayatlar olan