Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İman beşten büyüktür

Hayat bir acı bir tatlı. Yollar bir düz bir yokuş. Yıllar bir uzun bir kısa. Dostlar kara günde arar düşmanlar durmaz fırsat arar. Baba; bir dağ bir çınar. Ana; Bağdat'tan âlâ diyar. Yoldaş, herkese nasip olmayan bir yâr. Evlat; gün gelir sana olur ağyâr. İlim zekayla bile aşılamayan tek duvar. Bilgili olmak maharet değil amelsiz ilim neye yarar? Herkes bu hayatta bir şeyler arar. Ne var ki, bulan yoktur bir türlü fânî dünyada karar.  Dudaktan dökülenler, içerimde kaynayan kazandan buharlaşan birkaç cümle. Günlerdir yazamamış olmak bir kayıp değil herhalde. Yazabilmek için bu fakir biraz odun topladı yorgun bir halde. Şimdi sözün ateşi tutuştu içimde. İbret demliğini koy söz ateşinin üstüne de biraz fikir demle. Çek bir yudum sözlerin çayından, giden ömrün geri gelmez gününden ayından. Boşa geçirme bari bundan sonra ömrün kalan payından.  Anlayan için nice haberler gelir Afrin'den ve dağlarından: "BEKLEMESİNLER, DÜĞÜNE GİDİYORUZ ve O SON MEKTUP.  İstiklâl Ma

Kitaplar ve İnsanlar

Eskiden üzerine çok düştüğüm, elimden düşürmediğim sonra birtakım meşguliyetlerle kendilerinden uzak kaldığım kitaplarımla bir evrakı masamda, kütüphanemde ararken karşılaşıyorum. Sonra, evrakı arama işini bir kenara bırakıyorum ve uzun zamandır ayrı kaldığım kitabımı elime alıyorum. Kıyısına köşesine aldığım notlara baktığımda birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum. Mesela kenarda yazılı bir notu hiç hatırlamadığım oluyor, nota bakıp güldüğüm, hüzünlendiğim oluyor. Neden ben bunu okumayı bırakmışım, diye soruyorum kendi kendime. Çoğu zaman pişman oluyorum hemen oracıkta baştan okuyasım geliyor ama nafile. Sonra kendime sözler verip bunu baştan bir daha okuyacağım diyorum ama o da faydasız. Hayatın keşmekeşi içinde bir kitaba ayırdığınız o kıymetli vakitleri geri getirememekle,  o kitaba en azından ikinci kez okunma şansı verememekle sonuçlanıyor o kısacık karşılaşma.  Hayatımızdaki birçok insan, kitaplarla aynı kaderi paylaşıyor. Anamız, babamız, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, a

Ömürden kalanlar

2017 yılının son demlerini yazarak geçirmek istedim. Ne yazacağım konusunda, aklımda pek derli toplu bir şey de yok aslında. Yazılarım zaten bilimsel ve felsefi bir nitelik taşımıyor, takip edenler az çok bilir. "Öyleyse, böyle bir beklentisi olan varsa bu satırdan sonra yazımı okumayı bırakabilir" diyenlerden değilim merak etmeyin. Yazdıklarımın büyük çoğunluğu, muhteva bakımından karşınızda sizi dinleyen bir dostunuz, elinizde çay bardağı dostunuzla muhabbet esnasında dilinizden dökülenler kabîlinden...  Ben, şimdi bu yıldan bir sonraki yıla adım atarken, geriye dönüp baktığımda onlarca yılın su gibi akıp geçtiğini söylemekle uğraşmayacağım ama onlarca yıldan geriye kalmasını istediklerim olduğunu söylemek zorundayım. Geçip giden yıllardan geriye ne kalmalıydı peki? İki dost kalsaydı en başta ve onlarla geçen çocukluğum. Sonra, yaz gecelerinde annemin köyünde yatsıdan sonra harman yerinde otların üzerine sırt üstü yatıp simsiyah gökyüzünde izlediğim ışıl

Ruhuna el-Fâtiha

Kimileri yazarak hafiflese de yazabilmenin dayanılmaz ağırlığı vardır. Yazmayanlar için zaten ağırlık yoktur. Evet kimileri belki yazarak hafifler ama yazarak birçok sorumluluğu da yüklenmiş olursunuz.  Hepimiz yıllardır yazıyoruz. İlkokuldan başladık kalemi elimize almaya ve hala yazıyoruz.  Kim bilir, o zamandan şimdiye dek girdiğimiz sınavlarda neler yazdık?  Teknoloji hayatımıza girmeden evvel sevdiklerimize, eşimize, dostumuza, akrabamıza kim bilir nasıl mektuplar yazdık? Bayramlarda gönderdiğimiz kartpostalların ardına neler yazdık?  Bazen evimize bir yakınımızın hediye diye getirdiği, o afilli kapaklarıyla cezbeden ajanda dediğimiz defterlere neler yazdık? Okul kitaplarımızın sayfalarında, yazılardan arta kalan boşluklara, sıralarımızın kenarlarına, mahallenin metruk evlerinin duvarlarına, elektrik trafolarına, bahçedeki ağaçların kabuğuna, yeni dökülmüş beton üzerine, bir çubuğu elimize alıp toprağa, sahilde dalgaların vurduğu kumlara, yeni aldığımız araba

Sızı

KELÂM-I KALEM Bir sirâc olsun diye Kalem bize hediye. Bizden geriye kalanlarda bir anlam,  Bizden geride kalanlara bir selam,  Dillerde bir dua olsun diye Kelam bize hediye. Niyet olmalı, içten ve ruhsal Kalem ve kelâm kadar kutsal Alâmet var her şeyde, algısal Göz var, sen/de bak bir ibret al Söze hacet olmaz, göze olur Göze pek net olmaz, öze olur Âlemde hakikat bir göze olur Doldurmazsan tasını sen ondan Göze değil, söze değil bize değil Olan ancak sendeki o öze olur Kimisi düşmüş küçük bir derdin peşine Kimisi dertsiz, bilmez sende derdin işi ne Dertli olan düşünsün hele O'nun işi ne Ölüdür dermansızlar, sen üzülme boşuna İçeriden gelir bu sözler, bağlamaz dilimi İki el ve gözler dokur, amel denilen kilimi Seyfi nice söz söylendi senden önce İbret al sen onlardan, açılmadan defterin  Neye yarar sözler toprağa gömülünce Sağ kalana sızıdır sözlerin

15 Temmuz Şehitlerine

On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde  O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin Yere düşerken bedenin, al bayrak

23 Nisan Miraç Kandili

23 Nisan Miraç Kandili.  Bugün iki mübarek günü bir arada idrak ediyoruz (!) Biri millî, diğeri dinî. Mübarek olmayan pazara her ikisinin denk gelmesi sebebiyle milletimiz biraz şaşkınlık yaşıyor sanki. Görünen o ki, kutlamalara hangisinden başlasak diye tereddüt etmiyor değiller. Açıkçası ben de merak etmiyor değilim. Kafamı kurcalayan sorular yok değil. Günleri mübarek yapan amiller nelerdir? Haftanın yedi gününün biri mübarek olma şerefine ererken diğerinin bu şereften yoksun olmasını sağlayan amil ne ola ki?  Ecdâdımız İslâm'la müşerref olduktan sonra kendi örfünü dine uygun hale getirmeye çalışarak birtakım yenilikler ortaya çıkarmıştır. Bu yeniliklerden biri de kandillerdir. Kandillerin bu tür gecelerde camilerin minarelerinde yakılmasıyla o gecenin hatırlatılması amaçlanmaktaydı. Gel gelelim, bu gecelerden bir kısmının varlığı ve sahihliği alimler tarafından ihtilaflı bir meseledir de. Kadir gecesi, üzerinde ihtilaf olmayan bir gece olarak bu gecelerden ayrılmaktadı

Kapak üstüne kapak

Elektronik eşyalarla hayatımızı birleştirdiğimizden beri elektronik eşyalarla ilgili pek çok durumu da hayatımıza dahil etmiş olduk. Bu durumlardan biri de elektronik eşya ile ilgili talih. Başka bir deyimle elektronik eşyada şans. Ne demek peki bu? Satın aldığınız eşyayı dilediğiniz kadar araştırsanız da kullanmaya başladığınızdan  kısa bir süre sonra arızalanması. Bu olağan bir durum. Bunun daha kötüsü de arıza sonrası tamir edilen ürünün tekrar ve tekrar hatta tekrar ve tekrar bozulması. Kısacası elektronik eşyalarda başınıza gelebilecek bu türden bir talihsizlik için hazırlıklı olmakta yarar var. Ben bu durumun daha da kötüsünden söz etme niyetindeyim. Bunun daha kötüsü ne olabilir ki diyenler var sanki. Benimkisi aslına bakıldığında bir talihsizlikten ziyade bir tecrübesizlik. O zamanlar, nokia telefonların piyasası bugünkü İphone ve Samsung piyasasının tamamından daha güçlüydü. Benim öğrencilik yıllarımın başına denk gelen o dönemde, bir Nokia 6630 da ben aldım. Aldım al

Geleceğin anahtarı

Lisansı bitirdiğim yıl, askerliği de bir an evvel bitirmeliyim düşüncesi zihnimde epey yer etmişti. Çünkü o zamanlar, yaş ilerledikçe askerlik daha zor ifa edilecek bir görev olacağı kanaatindeydim. Öte yandan, ileri görüşlü olduğum için de:) bedelliyi beklemeyi hiç aklımdan geçirmedim. Askere gitmesem de bedelliyi beklesem; biliyorum, kesin şartlarım tutmazdı. Ya "yaş"tan ya kurudan bir sebeple o askerliği gidip yapardım ben. O nedenle hiç zorlamadım, gerekeni yaptım ve askere gittim. Az önce hiç zorlamadım dedim evet. Ancak o askere gitmemek için hiç zorlamadım, demekti. Aksine ben, askere gidebilmek için çok zorladım. Hayatı bilirsiniz; bize istediklerimizin zıddıyla gösterir gerçek yüzünü. Ben askere gitmek istedikçe, askerlik benden kaçtı resmen. Diğer taraftan bakıyorum da,  askere gitmemek için büyük çaba harcayıp bir trafik kontrolünde, "asker kaçağı bu, alın bunu" diyerek zorla askere götürülenler var. Benim gitmek isteyişime engel olan durum ise

Bir askerlik anısı

Uzun süredir tv programları hakkında bir yazı kaleme alma efkârı, dedirtiyordu bana: Ne olur bu efkârın da kârı? Dün, nisan ayında yayınlayacağım bir şiir üzerinde çok çalıştığımdan, kafiyeli yazmam, kafiyeye birden bire çok da alıştığımdan.  Şuan bu satırları gözleriniz önüne dökmeyi planlarken bir yandan tv'de nefes almadan konuşan astrolog kadının tavsiyelerini dinliyorum: "Marsın gücüne jüpiterin alttan baskı yapması hepimizin hayatını çok olumsuz etkileyecek. Bu ay yaşayacağımız popüler duygular da var. Mart ayının en aşığı koçlar. Venüs elimizden tutacakmış. 1 Nisan'dan sonra koçun retrosu balığa geçecekmiş. Sevgili boğalar mart ayının en azimlisi. Bekarsanız sevgili boğalar, geçmişteki birtakım insanlardan haber alacaksınız. İkizler siz mart ayında çok hassasınız. Sudan sebeplerle küçük şeyleri büyütebilirsiniz. Arafta ilişkiler yaşayabilirsiniz. Sevgili yengeçler... Dolunayı da arkanıza alırsanız kalbinizin gücüne inanın. Sevgili arslanlar satranç gibi y

Eşit ağırlıkta sen? (2)

Avuçlarım kanıyor gidişinin ardından  Kuş ölüleriyle dolu yerler Gece yarıları üşüyen mısraları alıyorum içeri Gözlerimi çevirdiğim yerler donuyor Zaman eskisi kadar geniş değil Olumsuz, devrik, eksiltili Gözlerini betimlemeye yetmiyor Geçmişteki gibi Yerini ve yönünü kaybetmiş bir zarf misali Bir de hasretini ekleyince sonuma Dolaylı tümleç oluyor masallar Kan-ağlıyor gözlerim Ama nerden bileceksin ulamayı sen? Eskisi kadar savaşçı değilim Geceye, karanlığa, yıldızlara Ve sana her defasında yeniliyorum Başkentimi alıyorsun elimden Fiilen sona eriyorum 7. ve 24. maddeler bağlıyor elimi kolumu Ardından terhis oluyor sevda ordularım Yerleşik hayatı terk ediyorum Bir gün oradayım bir gün burada Göçebe yaşıyorum anlayacağın. Bilmiyorum bu kaçıncı ayrılık Kaçıncı ikiye bölünme, kaçıncı istila Ve kaçıncı yüzyılda katı kalbine düzenlediğim 17. sefer Dünya kendi ekseninde her turunu tamamlayışında Benden önce mi giriyorsun bensiz g

Dersane günleri: 28 Şubat

28 Şubat 1997'den bu yana 20 sene doluyor bugün itibariyle. En az 30'lu yaşlarda olanların iyi hatırladığı o postmodern darbe bugün yapıldı. Demokrasiye balans ayarı yapanlar bu darbenin bin yıl süreceğini söylemişlerdi. Neler yapmadılar ki postmodern darbeciler...(Aşağıdaki linkte tamamının bir özetini bulacaksınız.) Ben o zamanlar imam-hatip ortaokuldayım. İmam-hatiplerin lise kısımları 4 yıl iken o dönemde 3'ler ve 4'ler birlikte mezun edilip orta kısımları kapatıldı. Sonrasında imam-hatip liseleri sadece üç yıl eğitim verdi. İmam hatiplerden mezun olanlar deve iğne deliğinden geçerse ilahiyat dışında bir bölüme gidebilirdi. Ben de 4 yıl kadar deve çobanlığı yaptım. O zamanlar "öss" denilen üniversite sınavında (Türkiye birinciliği dahil olmak üzere) Türkiye derecesi yapan öğrencileri vardı imam hatiplerin. 28 Şubat'la birlikte, imkânı olan öğrenciler özel bir okula veya yurt dışına, olmayanlar ise Türkiye'nin en yüksek puanla öğrenci a

Bire Bir Yakarış

Cevapsız kalan ve cevapla yanan garip yüreğimdir Düştüğüm çaresiz bir dert, düşemediğimse yüreğindir. Sümbül rengi bir hüznün tarifidir gece Parmak uçlarımda titrek ecel provaları Dönmeyen ben miyim Allah'ım yoksa yollar mı dönülmez Bir mısra bazen düğüm olur bir türlü çözülmez Sevgili rüyalara, şiir mısralara çıplak ayakla yürür Ayak değdiği topraklar mezarıma dökülür Şarkı olmaz sözlerimden hicaz eser meltemler İlham perisi uykudadır belki bu demler Bir tahta çürür durur başucumda Amel defterim açık durur avucumda Uyku mudur kirpiklerime bulaşan acı Acı mıdır uyku tene değince kaybolan sancı Sen kelimelerle oyna, cumleler bozmaz oyunu Dinlemezmis sevda sözü, takındığın huyunu Hiç yok mu yüreğinin halim için mihengi Neden görmezsin yanan kalpteki ahengi Ritmik hüzünlerle verilir zamana vaadler O gün işte geri alınır yine bütün saatler Saat bir olur, gece bir olur gündüz bir  Öyle bir an gelir ki; Konuşmak bir olur ve yine susmak b

Nazar

İzlediğim bir haber, Düzce'de beyaz Doğan bir aracın öldüğünü söylüyor:). Doğan marka araç taklalar atınca dürülüp bükülüp atılan bir kağıda dönmüş ve içindeki beş genç ise kendilerine milat olacak bir kazadan sağ kurtulmuş. Benim de buna benzer ama hafif atlattığım  bir miladım var: Sene 2008 Vefa'da bir yurtta kalıyorum. Yaz tatili gelmiş yurttan ayrılacağım. Eşyalarımı taşımak için hala oğlu arkadaşıyla birlikte yardıma geldi. Hala oğlunun arkadaşı; siyah Doğan marka bir aracı yurdun kapısının önüne çekti.  Araç, kapılarının açılmasıyla birlikte birden bire herkesin ilgi odağı haline geldi. İnsanlar aracın başına toplanmaya başladı. Bunun sebebi ise aracın kapılarının bilinenin aksine yukarı doğru açılmasıydı. Bunun yanında aracın dış aksamından iç aksamına her şey değiştirilip araca "yeniden Doğan" bir görünüm kazandırılmıştı:) Bu haliyle de araç etraftan ilgi toplamayı başarıyordu. Kalabalığın arasında arabaya eşyaları yükledik ve yola koyulduk.

Rüyâ

Saatin sesi zamanın sessizliğine sanki bir ağıttır Geceleri dökerim üzerine, gündüzler bir kağıttır Memduhu meçhul beyite zaman bir rivayetçidir Şiir, güzelliği yaşlanmasın diye yare bekçidir Ölümsüz olur mu hiç muhtevası hüzün şiirinin Tedbirsiz olur mu hiç takdîri, hüküm Şâri‘inin Mürekkebi akmadıkça gönlün, kalem paslanır hamlar Gündüzleri uykudadır, geceleri uyanır daima ilhamlar Hüzün gözyaşı kavliyle konuşur hep ilk kelâmını Ayrılık böyledir, dört tekbirle verdirir iki selamını Zirvelerdeki nebâta bir yığın bulut götürür suyunu Yusuf'suz kalan kuyular ne yapsın bulut suyunu Kardeş, katiline gülümserken ölür ecelsiz, kardeşlik Kardeşleri, tabutunu taşıyan mecalsiz şaire eder eşlik Nimetin kadrinden gaflet içinde olan ne anlar? Nehirdeki taşla bir olur mu kavrulan topraklar? Uyku kapılarından girer gözler rüyalar alemine Şiir kapılarından çıkar sözler Seyfi'nin kalemine Kalem gözlere, gözler uykuya, uyku rüyaya muht

Usûl-ü aşk

Bir gün aşk kalbe helal olur O gün işte susar dil lâl olur Kaşları sevgilinin bir hilâl olur Fem mühürlenir, konuşan hâl olur Aşk düşünce kalbe, uyku göze haram olur Göz yaşı anlatır hâli kelâm olur Sevgiliden beklenen sade bir selam olur Hançeri ayrılığın batınca kalbe, lâm olur Aklı gider aşığın, gönlün emri mübah olur Sussa aşık perişan, konuşsa günah olur Bir ahı gönlün, her gün bin âh olur Uyku haramken göze birden sabah olur Bekler ki aşık kavuşmak bir gün nasip olur Bilmez ki aşk helalse ayrılık vacip olur Yanan kalbin çilesi bir acayip olur Seyfinin kalır adı, kendi gaib olur.

Kesit

Takvimlerde üşür bugün bir ekim bir de ayazı Ömür şimdilerde sanki bir haziran bir de yazı Karlar beyaz kağıtlar beyaz yazılar kapkaradır Beyaz soğuk iken önermeler kanlı bir yaradır Geçişsiz cümleler pıhtılaşır kalpte olur sızı Zavallı kalp neden sever hep içindeki kan-sızı Kan kırmızıdır gül kan kırmızıdır gözlerse donuk Ölüm bu! İhtimal ki bembeyaz bir gül kadar soğuk Bilinmezki aşk yürekte taşa dönmüş his mi nedir? Henüz umutlanırken unutmanın da ismi nedir? Tez ayrılık, kulakları dolduran bir ses mi nedir? Belli ki kavuşmak yalnızca yarın o resminedir Ukbâda vuslat demi sarhoşluğu cennet mi nedir? Dünyadaki ayrılık sadece yarın cisminedir Gül soğuktur şimdi ölüm beyaz kan yine kırmızı Diken mi nedir gönle batan bir zalim sır bu sızı Karanlık, zindanda mum alevinin isi mi nedir? Seyfinin hüznü: çölde kum tanesinin ismi nedir? Anlamak akla, önermelere dizilir beyitler His mi nedir mısra iplerine di