On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde
Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde
Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde
Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde
O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne
İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne
Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne
Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne
Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların
Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların
Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde
Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde
Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu
Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu
Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim
Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin
Yere düşerken bedenin, al bayrak elinle yükseliyordu
Ayyıldızı elinde gören gök seni nasıl da kıskanıyordu
Kardeşim! Senin yoktur cinsiyetin ırkın, mezhebin ne de yaşın,
Bazen namlulara kafa tutan masum çocuksun, bazen de kadın
Deden “ancak bedrin aslanları kadar şanlı idi” hiç şüphe yok
Sen ey kardeşim! Öyle bir yüreğin var ki; elinde silahın yok
Bilirim sana yoktur hiç faydası, bu kadar süslü uğultunun
Peygamber durur başucunda al bayrakla sarılı tabutunun
Ey kara toprağın bağrı! Sığar mı hiç şehidim senin içine?
Onun hâlis imanı sığamıyorken şu koskoca yeryüzüne
Dalgalan ey şanlı bayrağım! Nöbettedir millet altında göğün
Kuşlar gibi hür, ezelden ebede, koca cihana karşı öğün
Çehrenden umutsuzluk izleri ebediyyete değin silinsin!
Sen dalgalandıkça zalim asla kazanamaz bu böyle bilinsin!
Yorumlar
Yorum Gönder