Ana içeriğe atla

Kitaplar ve İnsanlar



Eskiden üzerine çok düştüğüm, elimden düşürmediğim sonra birtakım meşguliyetlerle kendilerinden uzak kaldığım kitaplarımla bir evrakı masamda, kütüphanemde ararken karşılaşıyorum. Sonra, evrakı arama işini bir kenara bırakıyorum ve uzun zamandır ayrı kaldığım kitabımı elime alıyorum. Kıyısına köşesine aldığım notlara baktığımda birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum. Mesela kenarda yazılı bir notu hiç hatırlamadığım oluyor, nota bakıp güldüğüm, hüzünlendiğim oluyor. Neden ben bunu okumayı bırakmışım, diye soruyorum kendi kendime. Çoğu zaman pişman oluyorum hemen oracıkta baştan okuyasım geliyor ama nafile. Sonra kendime sözler verip bunu baştan bir daha okuyacağım diyorum ama o da faydasız. Hayatın keşmekeşi içinde bir kitaba ayırdığınız o kıymetli vakitleri geri getirememekle,  o kitaba en azından ikinci kez okunma şansı verememekle sonuçlanıyor o kısacık karşılaşma. 

Hayatımızdaki birçok insan, kitaplarla aynı kaderi paylaşıyor. Anamız, babamız, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, akrabamız kısaca bütün tanıdık yüzlerin kitapların unutulmasına ilişkin kaderiyle benzer bir kaderi olabiliyor. Zamanla hayatın bizi sürüklediği yerde onları hatırlasak da araya bir bahane giriveriyor  ve aramak sormak bir türlü kısmet olmayabiliyor. Onlarla bir vesile ile karşılaşınca da, az önce sözettiğim kitapla karşılaşmada olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Araya giren zaman sizi de dostlarınızı da değiştirmiş oluyor. Dostlarla bir araya gelince, geçmiş kısa bir süre canlanıyor zihinlerde ve yeniden görüşmek için sözler veriliyor. Sonrası malûm. Eski kitabınıza bir daha bakma şansınız olmadığı gibi, onlarla yeniden görüşme fırsatı bulamıyorsunuz. 

Evet, yukarıda kitaplar ve eş-dost arasında kurduğum ilişki nasıl benzerlik arzediyorsa, bizi kitaplardan alıkoyan şeyler de birbiriyle böyle bir benzerlik taşıyor. Bizi kitaplardan televizyon, telefon, tablet, bilgisayar, cehalet, önyargı, kafayı kiraya verme, başkasının bizim yerimize düşünmesine imkân verme, okumaya nerden başlayacağını bilmeme, hedefsizlik, bilmediğinin düşmanı olma, çok bildiğini sanma ve daha birçok fiziksel ve  manevi faktör alıkoyuyor. Aslında çoğaltabileceğimiz bu sebepler, aynı zamanda bizi, eşimizden dostumuzdan, komşumuzdan ana babamızdan ve diğer akraba-ı taallukâtımızdan da uzaklaştırıyor. Gün geliyor, bir cenaze haberi alıyoruz. Öyle ki işlerimizi bırakıp o cenazeye bile gitme fırsatı bulamıyoruz. 

Okumadıkça yalnızlaşıyoruz. Yalnızlaştıkça da okumuyoruz. Bu paradoks sürüp giderken kimsenin bizi anlamadığından, sıkıntılarımız konusunda bize yardım etmediğinden, hakkımız çiğnendiğinde kimsenin bize destek olmadığından dem vuruyoruz. İşte biz, tıpkı kütüphane raflarında tozlanmaya terkederek kendilerine haksızlık yaptığımız kitaplarımız gibiyiz. Onlar da birilerinin gelip onları anlamalarını bekliyor.

Şimdi, yeniden karşılaşma şansı bulduğum "Hayat bana böyle öğretti" kitabından, konuyla ilgisi olmasa da bir alıntı yaparak sözlerimi noktalamak istiyorum. Mustafa es-Sıbâî şöyle diyor:

"Zâhidin gözyaşları seni asla aldatmasın! Belki de o, dünya elinden kayıp gittiği içindir. Zalimin tebessümü seni asla aldatmasın! Belki de o, senin boynundaki zinciri/tasmayı pekiştirmek içindir.
Hainin barış yapması seni asla aldatmasın! Belki de o, sen uyurken sana saldırması içindir. Karının ağlaması seni asla aldatmasın! Belki de o, senin üzerinde egemenlik kurmasındaki başarısızlığındandır." 

(Hâkeza allemetni'l-hayât, s. 42)

Yorumlar

  1. Yazının sonunda alıntılananlar gerçekten önem arz etmekte. Zira günümüzde maskeler çoğalmış durumda. Surete bakıp aldanmamak lazım. Hüsnü zan bizi ahmak kılmamalı. Ancak bu bizi sui zana sevk etmemeli.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ds-160 formu, hatalar ve çözüm

Ds-160 formu ABD vizesine başvurmak için doldurulan temel bir formdur. Formla ilgili ciddi bir stres yaşadığım için normal yazılarımın içeriğinden farklı olarak bu konuya birilerine yardımcı olmak adına yer vermek istedim. İlgili olmayanlar sizi diğer yazılarımı okumaya davet ediyorum:)  Ds-160 ABD vize formu cennete gidenlerin doldurabileceği türden. Cennete alıyorlar sanki sizi o nedenle de böyle zorluyorlar. Cennete gideceklerin bile hataları olduğuna göre, bu formu doldururken hata yaptınız diye dert etmeyin. Aslında işi bilirseniz yarım saatte dolduruluyor. Nitekim ikinci Ds-160'ı düzenlemek yarım saat sürmedi. Birinciyi sormayın :)  Öncelikle belirtmeliyim ki, konuyla ilgili Türk internet sitelerinde düzgün bir yanıt bulamadım. Bir cevap varsa bilmiyorum, ben bulamadım. Şimdi, bundan sonra başına benzer problem gelebilecekler için bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu yazı sütten ağzı yanan birinin kaleminden dökülmüştür. Öncelikle yazı, hatasını düzeltmek ist

Tübitak'ın 2214-A Bursuna Başvurmak: Davet mektubu

Tübitak 2214-A yazı dizisini yaklaşık 11 aylık bir sürecin sonunda yazma ihtiyacı duydum. Çünkü 2214-A burs serüveni ciddi bir emek gerektirmekteydi ve gereken emeği harcayarak bugüne gelince, bu yola düşenlerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğunu anladım. Birazdan bu serüvenimi noktasına virgülüne varana dek size aktaracağım. Ancak bunu bölüm bölüm sunmanın daha faydalı olacağını umarak, davet mektubu almak la ilgili yaşadıklarımı bu yazıda anlatacağım. Bu arada, yazının muhatapları akademik camiada yer alan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tamamı olabilir. Ancak bir projenin ve çalışmanın nasıl geliştiğini merak eden herkes de gayet tabî, bu yazı dizisinden istifâde edebilir. O halde başlayalım: Tâ lise yıllarımda Tübitak diye bir kurumdan haberdar olmuştum. Bazılarınız "Geç kalmışsın" diyebilir, hiç sorun değil. Şuan geldiğim noktada, hayatta öğrenmem gereken o kadar çok şeye geç kaldığımı görüyorum ki. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Tübitak, o

Davet Mektubu Örneği

Tübitak 2214-A bursuna başvururken hocanızın size nasıl bir mektup yazacağını ona iletmeniz açısından iş görecek bir örnek sunacağım.  Ben Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakültem adına (Üniversite ve fakülte adının ve ambleminin yer aldığı antentli kağıdıyla) aşağıdakine benzer bir mektup yazdım. Tübitak'ın benden istediği şartları orada sıraladım. Böylece Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakülte dekanlığının imzaladığı bir metinde meramımı iletmiştim. O da kendi üniversitesinin antentli kağıdına yazdığı şu mektubu pdf. olarak göndermişti.  Hocanıza "örnek olarak bu türden bir şeye ihtiyacım var" derseniz, işiniz kolaylaşabilir.  Tabi bunu fakültenizin ağzıyla söylerseniz işler daha da kolaylaşabilir. Böyle bir mektup hazırlar bunu başvurmak istediğiniz tüm üniversitelere de proposal ve cv ekleyerek gönderirseniz yine iş görmesi açısından etkili olabilir. Denemekte ve sonucu burada paylaşmakta yarar var. O halde, herkese kolaylıklar.