Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İmkânın anahtarı: Rüyâlar

Bugün bir rüyadan yola çıkıyor kelimelerim. Bir otobüs koltuğunda cam kenarına oturmuş, tüketirken yollarını gözlerinin önünden gelip geçen manzaranın bir rüyadan ibaret olduğunu bilmiyor cümlelerim.  Rüyalar kısacık anlarken koca bir ömrü devirmiş gibi uyandım önceki sabah. Uyandığımda anladım ki, geçip giden zaman kiminin bahtiyarlığı, kiminin ihtiyarlığı, kimininse tek varlığı.  Geri gelsin istemeyiz ömürden geçip giden nice zaman. Bazen de benim gibi uykudan uyanmanın kalır içinizde pişmanlığı ciğerlerinizi yakan. Taşlarla döşenmiş ıslak sokaklarında yürüdüyseniz çocukluğunuzun ve geçmişten geri gelmesini istediğiniz günlerinize sarılmışsanız rüya denilen o kısacık film şeridinde, filmin bitmesiyle ışıkların değil de bağrınızın yanması demek uyanmak.  Kısalan günlerin uzaması gibi kısalan ömrün uzamasıdır rüyalar. Ömrünüz içinde bir ömrün bahşedilmesidir size onlar. Ölü geçirdiğiniz saatlerde yaşamdan pay almanızdır bir bakıma. Kısacası rüyalar, uzuncası hayatlar olan

Motivasyon Yazıları IV

Hicrî 637 yılında dünyaya veda eden İbnü'l-Esîr, "kim sonu olmayan uçsuz bucaksız düşüncelere engel olabilir ki?" der. Tabi o, bu ifadeyi, benim birazdan söyleyeceğimden farklı bir bağlamda kullanır. İbnü'l-Esîr şairlerin kendilerinden önceki şairlerin kullandığı ifade ve anlamlardan bağımsız bir şiir kaleme almasının imkânını tartışırken söyler az önceki ifadesini. Evet haklıdır İbnü'l-Esîr. Kimse sizin kurabileceğiniz hayallere engel olamaz. Hayaller öyle ilginçtir ki kendinizi onların eline bıraktığınızda artık maddeye ilişkin ne kadar probleminiz varsa unutursunuz. Öte yandan, maddî hayallerin peşinden koşmak beden kafesindeki ruhunuza can çekiştirmekten başka bir şey değildir.  Hayalleri bir tarafa bırakmayalım. Hayalleri hep taze tutalım. Çünkü hayaller duyularımızdan bağımsızlık kazandığımız ilk basamaktır. İmkan ise hayal aleminde ete kemiğe bürünen tek şeydir. Başka bir ifadeyle imkân hayal alemindeki en gerçek şeydir. Çünkü bu alemde her şe

Motivasyon Yazıları III

Motivasyon yazıları serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sizi başarıya ulaştıracak şeylerden söz ederken, ciddi şekilde odaklanacağınız bir "hedef"iniz olmalı demiştik. Hedefinizi belirlediniz. Başladınız çalışmaya. Ama bir şeyler ters gidiyor. Mesela etrafınızdaki kişiler sizi olumsuz etkiliyor. "Bugünlük de idare et hele, yarın başlarsın"  türünden karşı konulamaz teklifler alıyorsunuz. Neyse deyip yarına erteliyorsanız; unutmayın ki başarınız en az bir gün gecikecek. Bir günden bir şey olmaz dediğinizi duyar gibiyim. Peki o halde, geçmişinize geri dönüp bir bakın ve sadece bir dakika yüzünden kaçırdığınız trenleri ve nice fırsatı düşünün. Eğer o treni kaçırdığınız güne gitme şansınız olsaydı eminim, bırakın bir dakikayı her  dakikayı en iyi şekilde değerlendirirdiniz. İstediğiniz şeyin elinizden kayıp gitmesine müsaade etmezdiniz. Öyleyse, izninizle şöyle okkalı bir cümle söylemek istiyorum. Belirtmeliyim ki söyleyeceğim bu söz, sonraki kuşaklara

Motivasyon Yazıları II

Bugün günlerden ne sorusunu sorsam kaç kişi doğru cevabı verir? Eğer doğru cevabı veriyorsanız size hangi günde olduğunuzu unutturacak kadar güçlü bir hedefiniz yok demektir. “Hayır! Benim çok güçlü bir hedefim var ve ona ulaşmak için günlerimin azaldığını bildiğim için bugünün çarşamba olduğunu biliyorum” diyorsanız sözüm yok.  Size çok sayıda önerim olacak motivasyon yazılarımda. Bunlardan ilki, tv denilen o aptal kutusunu kapatın ya da çöpe atın. Aslında evinizde her ihtimale karşı bir tane olmasında sakınca yoktur.  Ancak o, sizinle evdeki insanlar, misafirleriniz ve hedefleriniz arasında bir duvar örüyorsa bir an önce bu duvarı yıkmanın çaresini bulun. Kısacası tv'yi sadece ihtiyaç duyduğunuzda kullanabildiğiniz bir alet haline getirin. Nitekim mutfağınızdaki bir kaşığı nasıl ki sadece yemek yerken kullanıyorsanız tv'yi de bir kaşık gibi kullanmalısınız. Tv'yi hayatınızda olması gereken yere koyduktan sonra bu işlemi telefonunuz, bilgisayarınız ve tabletiniz içi

Motivasyon Yazıları I

Kalem yazmaz bazen. O yazmasa da yazacağınız şeyler birikir içinizde. Bir gün kalem yazdığında ise içinizde birikenler yazılmaz olur. Kısacası yazmak bu kısır döngü arasında gider gelir Uzun süredir yoğundum yazamadım. Yazacaklarımı ise biriktirmedim açıkçası. Her zamanki gibi içimden geldiği gibi yazıyorum. Bugün yazacaklarım Youtube'da bazen gaza gelmek için izlediğim "motivasyon videoları"na nazîre olsun istiyorum.  Bu yazıyı video olarak sunsaydım, şimdi ulaşacağımdan çok daha fazla kişiye ulaşacağımı düşünüyorum. Çünkü video izlediğimiz kadar bir şeyler okumuyoruz. Yazmak, okunmayacağını bildiğin halde dahi güzel. Peki yaptığın videonun izlenmemesi böyle mi bilemem. Biz gelelim motivasyon yazımıza.  İçimizde sürekli bizi rahatsız eden bizimle konuşan bir ses var ya her şeyden memnuniyetsiz. O her zaman şunu söyler: Yeterli değilsin daha iyi olmalısın! Bir kısmınıza bu ses şöyle diyebilir: Hayır ben yeterliyim, halimden memnunum ve daha iyi de olmak istemiy

Sonumuz hayrolsun!

Hayal alemimiz sanallaştıkça ve damarları tıkanmış gönüllerimiz katılaştıkça, problemlerimiz her gün yalçın dağları aştıkça dilimizde bir temenni "Sonumuz hayrolsun!" Halbuki başı bozulmuş işlerimizin. Neden bozulmuş diye çok soruyorum kendi kendime. Neden bu kargaşa, bu hengâme, bu lanet akşam trafiği hatta yerin dibine batasıca sabah trafiği. Hepsi öndeki aracın şoföründen kaynaklanıyor. O, Taksim'de frene basınca Aksaray'daki adam da frene basmak zorunda kalıyor. Siyasî bir eleştiri olarak algılanabilir ifadelerim belki. Varsın anlaşılsın ama işlerimizin bozukluğu, bir türlü sonuca var-a-mayışı ve yaptıklarımızdan bir fayda hasıl olmayacak cinsten işlerimizin oluşunun tek nedeni var benim nezdimde: PARA.  Size bir sır vereyim ama herkese söyleyin. İnsanların para hırsı yüzünden her gün hastaneler daha çok iş yapan bir ticaret mekanı haline geliyor. Aldığımız ilaçlardan işe yarayanları piyasadan kaldırılıyor. İlaç şirketleriyle iş tutan doktorlar saye

Üç hece: Filistin

Yüreğimin en ücrasından yükseliyor ağıtlarım Kan damlıyor kalemimden yaralıdır kağıtlarım Kanadı kırık yine Filistin semalarında kuşların Taşlar tek silahıdır Filistin'de minik avuçların Bebekliği şehadet Filistinin çocukluğu şehadet   Duvağı şehadet Filistinin gelinliği şehadet Filistin üç hecedir bölünmeyen: Şehadet! Filistin üç hecedir değişmeyen: Şehadet! Kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde   Filistinim ölüme yürürsün şehadet dilinde Düşmanın asıl kardeşlerindir eş bak derinde Bir yalnızlık yaşarsın Yusuf gibi kaderinde Alemin heryerinden üzerine insanlık yağıyor! Ölen sen misin! kalan "insanlık" yaşıyor! Parçalanan gene terörist(!) bebeklerinin cesetleri Bugün cenazende çalınan siyonist şarkıların kasetleri Filistinim feryadını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları gözleri ve dilleri hissiz kalabalıkların Sana fayda verir mi hiç bunca süslü uğultu   Ölüye ne! İsterse zebercedden olsun tabutu Y

Bir Deli-l

BİR DELİ(L ) Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin gelgitleri yaşadığım Yanaklarımdan bir masalın nehirleri akmakta Her gün bir avuç isyan, bir demet yalnızlıkta Şimdi söyle bana Şu, gözlerimi sulandıran ve kanımı donduran Soğuk ülkelerin ve dağların Ve şiirsizliğimin kızı Bunca yüke dayanır mı bu mahpus delikanlının omuzları Bir sevgi nişanesi için daha ne kadar sürgün yesin ömrüm Umarsız çığlıklarımı bulursun artık sokaklarda Bin bir sokakta yine aynı çocuk ağlamakta Surlar çevirmiş dipsiz düşlerimi Kusurlar yine ortalarda Bir deli, bir yalnız, bir sersemim uykularda Yenilmek üzereyim Son şiirimi yazmadım daha Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin bakışlarında gizlidir Bir yangının üzerinde çıplak kalmış ayaklarım Sular örter üstümü gökler yine ağlamakta Toprak kokarken sağır kalmış karanlıklar Kelimeler içerimde haykırmakta: SEN... Nereye dönsem gözlerinin eseri kahverengilikler Çıplağım sanki o kahverengi mah

İman beşten büyüktür

Hayat bir acı bir tatlı. Yollar bir düz bir yokuş. Yıllar bir uzun bir kısa. Dostlar kara günde arar düşmanlar durmaz fırsat arar. Baba; bir dağ bir çınar. Ana; Bağdat'tan âlâ diyar. Yoldaş, herkese nasip olmayan bir yâr. Evlat; gün gelir sana olur ağyâr. İlim zekayla bile aşılamayan tek duvar. Bilgili olmak maharet değil amelsiz ilim neye yarar? Herkes bu hayatta bir şeyler arar. Ne var ki, bulan yoktur bir türlü fânî dünyada karar.  Dudaktan dökülenler, içerimde kaynayan kazandan buharlaşan birkaç cümle. Günlerdir yazamamış olmak bir kayıp değil herhalde. Yazabilmek için bu fakir biraz odun topladı yorgun bir halde. Şimdi sözün ateşi tutuştu içimde. İbret demliğini koy söz ateşinin üstüne de biraz fikir demle. Çek bir yudum sözlerin çayından, giden ömrün geri gelmez gününden ayından. Boşa geçirme bari bundan sonra ömrün kalan payından.  Anlayan için nice haberler gelir Afrin'den ve dağlarından: "BEKLEMESİNLER, DÜĞÜNE GİDİYORUZ ve O SON MEKTUP.  İstiklâl Ma

Kitaplar ve İnsanlar

Eskiden üzerine çok düştüğüm, elimden düşürmediğim sonra birtakım meşguliyetlerle kendilerinden uzak kaldığım kitaplarımla bir evrakı masamda, kütüphanemde ararken karşılaşıyorum. Sonra, evrakı arama işini bir kenara bırakıyorum ve uzun zamandır ayrı kaldığım kitabımı elime alıyorum. Kıyısına köşesine aldığım notlara baktığımda birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum. Mesela kenarda yazılı bir notu hiç hatırlamadığım oluyor, nota bakıp güldüğüm, hüzünlendiğim oluyor. Neden ben bunu okumayı bırakmışım, diye soruyorum kendi kendime. Çoğu zaman pişman oluyorum hemen oracıkta baştan okuyasım geliyor ama nafile. Sonra kendime sözler verip bunu baştan bir daha okuyacağım diyorum ama o da faydasız. Hayatın keşmekeşi içinde bir kitaba ayırdığınız o kıymetli vakitleri geri getirememekle,  o kitaba en azından ikinci kez okunma şansı verememekle sonuçlanıyor o kısacık karşılaşma.  Hayatımızdaki birçok insan, kitaplarla aynı kaderi paylaşıyor. Anamız, babamız, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, a

Ömürden kalanlar

2017 yılının son demlerini yazarak geçirmek istedim. Ne yazacağım konusunda, aklımda pek derli toplu bir şey de yok aslında. Yazılarım zaten bilimsel ve felsefi bir nitelik taşımıyor, takip edenler az çok bilir. "Öyleyse, böyle bir beklentisi olan varsa bu satırdan sonra yazımı okumayı bırakabilir" diyenlerden değilim merak etmeyin. Yazdıklarımın büyük çoğunluğu, muhteva bakımından karşınızda sizi dinleyen bir dostunuz, elinizde çay bardağı dostunuzla muhabbet esnasında dilinizden dökülenler kabîlinden...  Ben, şimdi bu yıldan bir sonraki yıla adım atarken, geriye dönüp baktığımda onlarca yılın su gibi akıp geçtiğini söylemekle uğraşmayacağım ama onlarca yıldan geriye kalmasını istediklerim olduğunu söylemek zorundayım. Geçip giden yıllardan geriye ne kalmalıydı peki? İki dost kalsaydı en başta ve onlarla geçen çocukluğum. Sonra, yaz gecelerinde annemin köyünde yatsıdan sonra harman yerinde otların üzerine sırt üstü yatıp simsiyah gökyüzünde izlediğim ışıl

Ruhuna el-Fâtiha

Kimileri yazarak hafiflese de yazabilmenin dayanılmaz ağırlığı vardır. Yazmayanlar için zaten ağırlık yoktur. Evet kimileri belki yazarak hafifler ama yazarak birçok sorumluluğu da yüklenmiş olursunuz.  Hepimiz yıllardır yazıyoruz. İlkokuldan başladık kalemi elimize almaya ve hala yazıyoruz.  Kim bilir, o zamandan şimdiye dek girdiğimiz sınavlarda neler yazdık?  Teknoloji hayatımıza girmeden evvel sevdiklerimize, eşimize, dostumuza, akrabamıza kim bilir nasıl mektuplar yazdık? Bayramlarda gönderdiğimiz kartpostalların ardına neler yazdık?  Bazen evimize bir yakınımızın hediye diye getirdiği, o afilli kapaklarıyla cezbeden ajanda dediğimiz defterlere neler yazdık? Okul kitaplarımızın sayfalarında, yazılardan arta kalan boşluklara, sıralarımızın kenarlarına, mahallenin metruk evlerinin duvarlarına, elektrik trafolarına, bahçedeki ağaçların kabuğuna, yeni dökülmüş beton üzerine, bir çubuğu elimize alıp toprağa, sahilde dalgaların vurduğu kumlara, yeni aldığımız araba

Sızı

KELÂM-I KALEM Bir sirâc olsun diye Kalem bize hediye. Bizden geriye kalanlarda bir anlam,  Bizden geride kalanlara bir selam,  Dillerde bir dua olsun diye Kelam bize hediye. Niyet olmalı, içten ve ruhsal Kalem ve kelâm kadar kutsal Alâmet var her şeyde, algısal Göz var, sen/de bak bir ibret al Söze hacet olmaz, göze olur Göze pek net olmaz, öze olur Âlemde hakikat bir göze olur Doldurmazsan tasını sen ondan Göze değil, söze değil bize değil Olan ancak sendeki o öze olur Kimisi düşmüş küçük bir derdin peşine Kimisi dertsiz, bilmez sende derdin işi ne Dertli olan düşünsün hele O'nun işi ne Ölüdür dermansızlar, sen üzülme boşuna İçeriden gelir bu sözler, bağlamaz dilimi İki el ve gözler dokur, amel denilen kilimi Seyfi nice söz söylendi senden önce İbret al sen onlardan, açılmadan defterin  Neye yarar sözler toprağa gömülünce Sağ kalana sızıdır sözlerin

15 Temmuz Şehitlerine

On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde  O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin Yere düşerken bedenin, al bayrak