Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sonumuz hayrolsun!

Hayal alemimiz sanallaştıkça ve damarları tıkanmış gönüllerimiz katılaştıkça, problemlerimiz her gün yalçın dağları aştıkça dilimizde bir temenni "Sonumuz hayrolsun!" Halbuki başı bozulmuş işlerimizin. Neden bozulmuş diye çok soruyorum kendi kendime. Neden bu kargaşa, bu hengâme, bu lanet akşam trafiği hatta yerin dibine batasıca sabah trafiği. Hepsi öndeki aracın şoföründen kaynaklanıyor. O, Taksim'de frene basınca Aksaray'daki adam da frene basmak zorunda kalıyor. Siyasî bir eleştiri olarak algılanabilir ifadelerim belki. Varsın anlaşılsın ama işlerimizin bozukluğu, bir türlü sonuca var-a-mayışı ve yaptıklarımızdan bir fayda hasıl olmayacak cinsten işlerimizin oluşunun tek nedeni var benim nezdimde: PARA.  Size bir sır vereyim ama herkese söyleyin. İnsanların para hırsı yüzünden her gün hastaneler daha çok iş yapan bir ticaret mekanı haline geliyor. Aldığımız ilaçlardan işe yarayanları piyasadan kaldırılıyor. İlaç şirketleriyle iş tutan doktorlar saye

Üç hece: Filistin

Yüreğimin en ücrasından yükseliyor ağıtlarım Kan damlıyor kalemimden yaralıdır kağıtlarım Kanadı kırık yine Filistin semalarında kuşların Taşlar tek silahıdır Filistin'de minik avuçların Bebekliği şehadet Filistinin çocukluğu şehadet   Duvağı şehadet Filistinin gelinliği şehadet Filistin üç hecedir bölünmeyen: Şehadet! Filistin üç hecedir değişmeyen: Şehadet! Kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde   Filistinim ölüme yürürsün şehadet dilinde Düşmanın asıl kardeşlerindir eş bak derinde Bir yalnızlık yaşarsın Yusuf gibi kaderinde Alemin heryerinden üzerine insanlık yağıyor! Ölen sen misin! kalan "insanlık" yaşıyor! Parçalanan gene terörist(!) bebeklerinin cesetleri Bugün cenazende çalınan siyonist şarkıların kasetleri Filistinim feryadını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları gözleri ve dilleri hissiz kalabalıkların Sana fayda verir mi hiç bunca süslü uğultu   Ölüye ne! İsterse zebercedden olsun tabutu Y

Bir Deli-l

BİR DELİ(L ) Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin gelgitleri yaşadığım Yanaklarımdan bir masalın nehirleri akmakta Her gün bir avuç isyan, bir demet yalnızlıkta Şimdi söyle bana Şu, gözlerimi sulandıran ve kanımı donduran Soğuk ülkelerin ve dağların Ve şiirsizliğimin kızı Bunca yüke dayanır mı bu mahpus delikanlının omuzları Bir sevgi nişanesi için daha ne kadar sürgün yesin ömrüm Umarsız çığlıklarımı bulursun artık sokaklarda Bin bir sokakta yine aynı çocuk ağlamakta Surlar çevirmiş dipsiz düşlerimi Kusurlar yine ortalarda Bir deli, bir yalnız, bir sersemim uykularda Yenilmek üzereyim Son şiirimi yazmadım daha Şimdi kimbilir zaman nerdedir Bir delinin bakışlarında gizlidir Bir yangının üzerinde çıplak kalmış ayaklarım Sular örter üstümü gökler yine ağlamakta Toprak kokarken sağır kalmış karanlıklar Kelimeler içerimde haykırmakta: SEN... Nereye dönsem gözlerinin eseri kahverengilikler Çıplağım sanki o kahverengi mah

İman beşten büyüktür

Hayat bir acı bir tatlı. Yollar bir düz bir yokuş. Yıllar bir uzun bir kısa. Dostlar kara günde arar düşmanlar durmaz fırsat arar. Baba; bir dağ bir çınar. Ana; Bağdat'tan âlâ diyar. Yoldaş, herkese nasip olmayan bir yâr. Evlat; gün gelir sana olur ağyâr. İlim zekayla bile aşılamayan tek duvar. Bilgili olmak maharet değil amelsiz ilim neye yarar? Herkes bu hayatta bir şeyler arar. Ne var ki, bulan yoktur bir türlü fânî dünyada karar.  Dudaktan dökülenler, içerimde kaynayan kazandan buharlaşan birkaç cümle. Günlerdir yazamamış olmak bir kayıp değil herhalde. Yazabilmek için bu fakir biraz odun topladı yorgun bir halde. Şimdi sözün ateşi tutuştu içimde. İbret demliğini koy söz ateşinin üstüne de biraz fikir demle. Çek bir yudum sözlerin çayından, giden ömrün geri gelmez gününden ayından. Boşa geçirme bari bundan sonra ömrün kalan payından.  Anlayan için nice haberler gelir Afrin'den ve dağlarından: "BEKLEMESİNLER, DÜĞÜNE GİDİYORUZ ve O SON MEKTUP.  İstiklâl Ma

Kitaplar ve İnsanlar

Eskiden üzerine çok düştüğüm, elimden düşürmediğim sonra birtakım meşguliyetlerle kendilerinden uzak kaldığım kitaplarımla bir evrakı masamda, kütüphanemde ararken karşılaşıyorum. Sonra, evrakı arama işini bir kenara bırakıyorum ve uzun zamandır ayrı kaldığım kitabımı elime alıyorum. Kıyısına köşesine aldığım notlara baktığımda birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum. Mesela kenarda yazılı bir notu hiç hatırlamadığım oluyor, nota bakıp güldüğüm, hüzünlendiğim oluyor. Neden ben bunu okumayı bırakmışım, diye soruyorum kendi kendime. Çoğu zaman pişman oluyorum hemen oracıkta baştan okuyasım geliyor ama nafile. Sonra kendime sözler verip bunu baştan bir daha okuyacağım diyorum ama o da faydasız. Hayatın keşmekeşi içinde bir kitaba ayırdığınız o kıymetli vakitleri geri getirememekle,  o kitaba en azından ikinci kez okunma şansı verememekle sonuçlanıyor o kısacık karşılaşma.  Hayatımızdaki birçok insan, kitaplarla aynı kaderi paylaşıyor. Anamız, babamız, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, a

Ömürden kalanlar

2017 yılının son demlerini yazarak geçirmek istedim. Ne yazacağım konusunda, aklımda pek derli toplu bir şey de yok aslında. Yazılarım zaten bilimsel ve felsefi bir nitelik taşımıyor, takip edenler az çok bilir. "Öyleyse, böyle bir beklentisi olan varsa bu satırdan sonra yazımı okumayı bırakabilir" diyenlerden değilim merak etmeyin. Yazdıklarımın büyük çoğunluğu, muhteva bakımından karşınızda sizi dinleyen bir dostunuz, elinizde çay bardağı dostunuzla muhabbet esnasında dilinizden dökülenler kabîlinden...  Ben, şimdi bu yıldan bir sonraki yıla adım atarken, geriye dönüp baktığımda onlarca yılın su gibi akıp geçtiğini söylemekle uğraşmayacağım ama onlarca yıldan geriye kalmasını istediklerim olduğunu söylemek zorundayım. Geçip giden yıllardan geriye ne kalmalıydı peki? İki dost kalsaydı en başta ve onlarla geçen çocukluğum. Sonra, yaz gecelerinde annemin köyünde yatsıdan sonra harman yerinde otların üzerine sırt üstü yatıp simsiyah gökyüzünde izlediğim ışıl

Ruhuna el-Fâtiha

Kimileri yazarak hafiflese de yazabilmenin dayanılmaz ağırlığı vardır. Yazmayanlar için zaten ağırlık yoktur. Evet kimileri belki yazarak hafifler ama yazarak birçok sorumluluğu da yüklenmiş olursunuz.  Hepimiz yıllardır yazıyoruz. İlkokuldan başladık kalemi elimize almaya ve hala yazıyoruz.  Kim bilir, o zamandan şimdiye dek girdiğimiz sınavlarda neler yazdık?  Teknoloji hayatımıza girmeden evvel sevdiklerimize, eşimize, dostumuza, akrabamıza kim bilir nasıl mektuplar yazdık? Bayramlarda gönderdiğimiz kartpostalların ardına neler yazdık?  Bazen evimize bir yakınımızın hediye diye getirdiği, o afilli kapaklarıyla cezbeden ajanda dediğimiz defterlere neler yazdık? Okul kitaplarımızın sayfalarında, yazılardan arta kalan boşluklara, sıralarımızın kenarlarına, mahallenin metruk evlerinin duvarlarına, elektrik trafolarına, bahçedeki ağaçların kabuğuna, yeni dökülmüş beton üzerine, bir çubuğu elimize alıp toprağa, sahilde dalgaların vurduğu kumlara, yeni aldığımız araba

Sızı

KELÂM-I KALEM Bir sirâc olsun diye Kalem bize hediye. Bizden geriye kalanlarda bir anlam,  Bizden geride kalanlara bir selam,  Dillerde bir dua olsun diye Kelam bize hediye. Niyet olmalı, içten ve ruhsal Kalem ve kelâm kadar kutsal Alâmet var her şeyde, algısal Göz var, sen/de bak bir ibret al Söze hacet olmaz, göze olur Göze pek net olmaz, öze olur Âlemde hakikat bir göze olur Doldurmazsan tasını sen ondan Göze değil, söze değil bize değil Olan ancak sendeki o öze olur Kimisi düşmüş küçük bir derdin peşine Kimisi dertsiz, bilmez sende derdin işi ne Dertli olan düşünsün hele O'nun işi ne Ölüdür dermansızlar, sen üzülme boşuna İçeriden gelir bu sözler, bağlamaz dilimi İki el ve gözler dokur, amel denilen kilimi Seyfi nice söz söylendi senden önce İbret al sen onlardan, açılmadan defterin  Neye yarar sözler toprağa gömülünce Sağ kalana sızıdır sözlerin

15 Temmuz Şehitlerine

On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde  O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin Yere düşerken bedenin, al bayrak

23 Nisan Miraç Kandili

23 Nisan Miraç Kandili.  Bugün iki mübarek günü bir arada idrak ediyoruz (!) Biri millî, diğeri dinî. Mübarek olmayan pazara her ikisinin denk gelmesi sebebiyle milletimiz biraz şaşkınlık yaşıyor sanki. Görünen o ki, kutlamalara hangisinden başlasak diye tereddüt etmiyor değiller. Açıkçası ben de merak etmiyor değilim. Kafamı kurcalayan sorular yok değil. Günleri mübarek yapan amiller nelerdir? Haftanın yedi gününün biri mübarek olma şerefine ererken diğerinin bu şereften yoksun olmasını sağlayan amil ne ola ki?  Ecdâdımız İslâm'la müşerref olduktan sonra kendi örfünü dine uygun hale getirmeye çalışarak birtakım yenilikler ortaya çıkarmıştır. Bu yeniliklerden biri de kandillerdir. Kandillerin bu tür gecelerde camilerin minarelerinde yakılmasıyla o gecenin hatırlatılması amaçlanmaktaydı. Gel gelelim, bu gecelerden bir kısmının varlığı ve sahihliği alimler tarafından ihtilaflı bir meseledir de. Kadir gecesi, üzerinde ihtilaf olmayan bir gece olarak bu gecelerden ayrılmaktadı

Kapak üstüne kapak

Elektronik eşyalarla hayatımızı birleştirdiğimizden beri elektronik eşyalarla ilgili pek çok durumu da hayatımıza dahil etmiş olduk. Bu durumlardan biri de elektronik eşya ile ilgili talih. Başka bir deyimle elektronik eşyada şans. Ne demek peki bu? Satın aldığınız eşyayı dilediğiniz kadar araştırsanız da kullanmaya başladığınızdan  kısa bir süre sonra arızalanması. Bu olağan bir durum. Bunun daha kötüsü de arıza sonrası tamir edilen ürünün tekrar ve tekrar hatta tekrar ve tekrar bozulması. Kısacası elektronik eşyalarda başınıza gelebilecek bu türden bir talihsizlik için hazırlıklı olmakta yarar var. Ben bu durumun daha da kötüsünden söz etme niyetindeyim. Bunun daha kötüsü ne olabilir ki diyenler var sanki. Benimkisi aslına bakıldığında bir talihsizlikten ziyade bir tecrübesizlik. O zamanlar, nokia telefonların piyasası bugünkü İphone ve Samsung piyasasının tamamından daha güçlüydü. Benim öğrencilik yıllarımın başına denk gelen o dönemde, bir Nokia 6630 da ben aldım. Aldım al

Geleceğin anahtarı

Lisansı bitirdiğim yıl, askerliği de bir an evvel bitirmeliyim düşüncesi zihnimde epey yer etmişti. Çünkü o zamanlar, yaş ilerledikçe askerlik daha zor ifa edilecek bir görev olacağı kanaatindeydim. Öte yandan, ileri görüşlü olduğum için de:) bedelliyi beklemeyi hiç aklımdan geçirmedim. Askere gitmesem de bedelliyi beklesem; biliyorum, kesin şartlarım tutmazdı. Ya "yaş"tan ya kurudan bir sebeple o askerliği gidip yapardım ben. O nedenle hiç zorlamadım, gerekeni yaptım ve askere gittim. Az önce hiç zorlamadım dedim evet. Ancak o askere gitmemek için hiç zorlamadım, demekti. Aksine ben, askere gidebilmek için çok zorladım. Hayatı bilirsiniz; bize istediklerimizin zıddıyla gösterir gerçek yüzünü. Ben askere gitmek istedikçe, askerlik benden kaçtı resmen. Diğer taraftan bakıyorum da,  askere gitmemek için büyük çaba harcayıp bir trafik kontrolünde, "asker kaçağı bu, alın bunu" diyerek zorla askere götürülenler var. Benim gitmek isteyişime engel olan durum ise

Bir askerlik anısı

Uzun süredir tv programları hakkında bir yazı kaleme alma efkârı, dedirtiyordu bana: Ne olur bu efkârın da kârı? Dün, nisan ayında yayınlayacağım bir şiir üzerinde çok çalıştığımdan, kafiyeli yazmam, kafiyeye birden bire çok da alıştığımdan.  Şuan bu satırları gözleriniz önüne dökmeyi planlarken bir yandan tv'de nefes almadan konuşan astrolog kadının tavsiyelerini dinliyorum: "Marsın gücüne jüpiterin alttan baskı yapması hepimizin hayatını çok olumsuz etkileyecek. Bu ay yaşayacağımız popüler duygular da var. Mart ayının en aşığı koçlar. Venüs elimizden tutacakmış. 1 Nisan'dan sonra koçun retrosu balığa geçecekmiş. Sevgili boğalar mart ayının en azimlisi. Bekarsanız sevgili boğalar, geçmişteki birtakım insanlardan haber alacaksınız. İkizler siz mart ayında çok hassasınız. Sudan sebeplerle küçük şeyleri büyütebilirsiniz. Arafta ilişkiler yaşayabilirsiniz. Sevgili yengeçler... Dolunayı da arkanıza alırsanız kalbinizin gücüne inanın. Sevgili arslanlar satranç gibi y

Eşit ağırlıkta sen? (2)

Avuçlarım kanıyor gidişinin ardından  Kuş ölüleriyle dolu yerler Gece yarıları üşüyen mısraları alıyorum içeri Gözlerimi çevirdiğim yerler donuyor Zaman eskisi kadar geniş değil Olumsuz, devrik, eksiltili Gözlerini betimlemeye yetmiyor Geçmişteki gibi Yerini ve yönünü kaybetmiş bir zarf misali Bir de hasretini ekleyince sonuma Dolaylı tümleç oluyor masallar Kan-ağlıyor gözlerim Ama nerden bileceksin ulamayı sen? Eskisi kadar savaşçı değilim Geceye, karanlığa, yıldızlara Ve sana her defasında yeniliyorum Başkentimi alıyorsun elimden Fiilen sona eriyorum 7. ve 24. maddeler bağlıyor elimi kolumu Ardından terhis oluyor sevda ordularım Yerleşik hayatı terk ediyorum Bir gün oradayım bir gün burada Göçebe yaşıyorum anlayacağın. Bilmiyorum bu kaçıncı ayrılık Kaçıncı ikiye bölünme, kaçıncı istila Ve kaçıncı yüzyılda katı kalbine düzenlediğim 17. sefer Dünya kendi ekseninde her turunu tamamlayışında Benden önce mi giriyorsun bensiz g