Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İlk Bayram: Sini ve İyotlu Tuz

             Annem, babam ve babaanneme ithafen... Zihnimin tozlu raflarında en eski Ramazan Bayramımı aradım, bu bayram. Sahi ne zamandı ilk idrak ettiğim Ramazan Bayramı? Hafızamı epey zorladım ama nedense bir şeyler çağrışmadı. Bundan dolayı, şu yaşa gelene dek neden günlük tutmadım diye büyük bir vicdan azabı çektim.  Buyurun elde kalanlara bir bakalım: Sanırım altı yaşındayım. Eski, kerpiç evimizin salonunda, babaannemin odasına açılan kapının eşiğinde oturmuş, evde olan bitenleri izliyorum.  Nasıl bir şey ola ki bu bayram? Evde bir telaş: Yarın bayrammış. Annem, babaannem ve ablalarım evde bir koşuşturmaca içinde. En küçük ablam annemin yeleğinin pöçüğünden tutmuş, annem nereye gitse, peşinde. Annemse, işinin yoğunluğundan burnundan solusa da ona kızmıyor.  Bir yandan temizlik yapılıyor, diğer yandan sarmalar sarılıyor, yemekler hazırlanıyor. Şekerle tanışıklığımız daha eskilere dayansa da çocukluğumda şekerin annemin ellerinde sanatsal bir veçhe kazanmasına şahitliğ

Soğuk Tecrübe: Klima ve Montajı

Hangi klima ve Nasıl montaj? Evet uzun bir aradan sonra yeni bir tecrübe yazısıyla sizlerleyim. Son birkaç gündür ev saunaya dönüşmüş vaziyette. Malum pandemi yüzünden evden de çıkamıyoruz. Virüsle mücadelenin en önemli silahı evde kalmak olunca, bu sıcaklarda size tek seçenek kalıyor: Klima. Siz de benim gibi klima almaya karar verdiyseniz, önünüzde iki araştırma yöntemi var. Birincisi eşe dosta akrabaya sorup onların tecrübesine dayanmak. İkincisi de internette uzun süre araştırmalar yaparak klimaları birbiriyle kıyaslayıp bir neticeye varmak. Birinci yöntem tümdengelim ikincisi de tümevarım oluyor. Bu ikincisi çok zahmetli ve kuşatılması mümkün olmayan bir durum. Çünkü piyasada çok sayıda ve çeşitte klima var. Tikelden tümele varmak bilimin başına bela olmuştur ama sonuç genelde hep doğrudur. Güneş bugün doğdu diye yarın da doğacak diye bir garanti yok ama bir gerçek var: Eğer güneş yarın doğarsa eminim İzmir daha sıcak olacak. O nedenle ben klima almak için izleyeceğiniz adımları h

Ölmeden Bir Hafta Önce

Tüm yazıların bir kader olduğu kanaatindeyim. Bu yazıyı yazmanın kader olması gibi. Yazı kaderdir, evet. Eğrek’ten başladım tanımaya küçücük dünyayı, ardından okulun önündeki musalla taşıyla tanıştım.  Okulun bahçesine girdim ve o bahçede “çocukluk arkadaşı” diye kaderimde yazılı olan Emrah’ı tanıdım. Şimdi yazacaklarım da iki çocuğun kardeş(siz)liğinin yazısıdır, yani kaderidir: Bahar gelip mahallede çiçek kokuları birbirine karıştığında arı vızıltıları başlar, yağmur sonrası toprak kokularıyla kuş sesleri birbirine karışır, akşam serininde otlanmaktan dönen hayvanların çanları duyulurdu, mahallenin ortasından geçen yokuşta. Bizim kardeşliğimiz o yokuşun sonunda başlamıştı Emrah’la. İlk kez o yokuşta kavga etmiş ve ilk kez o yokuşta barışmıştık. Şimdi hatırlıyorum da o çocukluk günlerimizi: yemyeşil bahçelerde papatyalar arasında koşup oyunlar oynardık, bahçedeki bahar kokusunu ciğerlerimize çeker, birbirimize şakalar yapar, çimenlere yatar yuvarlarnırdık. Elbiselerimizde çi

Cardamom I

Ne türlü yazılar yazsam bilmiyorum. Zihnimde birbiriyle alakasız müstakil nice konu dolaşıp duruyor. Çocukluğuma sığınıyorum yine: Yazılarımın kalbi çocukluğum. Eğrekten New York'a, New York'tan ne yola gidecek ömrüm bilmezken yine de loş ışıklarda demlenmiş çaylarını özlüyorum annemin. Mumlar yanarken yağan karları, karlar donarken yanan mumları özlüyorum.  Hepsi beyaz: Yanan da yağan da. Çocukluğum böyle benim; yanarken de beyaz saçlarımdan, yağarken de beyaz göz yaşlarımdan. Babaannemin kefeni gibi beyaz, mezara koyarken usulca onu. Gözyaşlarım damlıyor üzerine ve bir daha görememek pahasına üzerine toprak atıyorum istemsizce. Durup başucunda, içim yanarken dualar ediyorum: 'Ona acı Allah'ım! Çünkü o benim çocukluğum, o masum!' Yanar beyaz olan kar ve donar beyaz olan mum. Kar, güneş altında yanarken; mum, güneş altında donar. Gelin görün ki, çocukluğum da öyle. Güneş altında yanan beyaz karlar gibi saftı ama eridi gitti. Soğudukça donan mum gibi, be

Kaçınılmaz (,) Son

Zamanın devletleri var: asırlardan,  orduları yıllardan, bölükleri aylardan, birlikleri haftalardan mangaları günlerden askerleri ise saatlerden... Bir savaş bizimkisi zamanla, sonunda mağlup olacağımız.  Zaman karşısında yalnızız. Kime sorsak bugün, 'Nasıl geçti zaman' diye?  Çoğu, daha dün gibi hatırlıyorum gençlik yıllarımı, çocukluğumu diye sıralar muhtemelen cümleleri. Bana da sorsanız, ben de şu bir yıl nasıl geçti, günlerden oluşan kocaman ordum nasıl da mağlup oldu New York'taki zamana karşı savaşıma, bilmiyorum. New York'ta zaman sekiz saat geriden gidiyor, bu yazıyı okuduğunuz dilin diyarına göre.  Zamanı geriden takip ederken zamanda daha ileri olan bir şehir burası. Zamanla bir ileri bir geri mücadele ederken koca bir yıl geride kaldı. Gerimde bırakıp geldiklerimse hep aklımda kaldı. Yeni bir kültürle karşılaşan her insan gibi, kendi kültürümle Amerikan kültürünü kıyaslamaya başladım ilk zamanlar. Neden biz de bu kadar gelişememiz diye hayıflandığı