Okulda bilgisayar başında ve evde tv karşısında tükettiğim zamanlara acıyarak ve onlarca yıldır görmediğim dostlarla hasbihal etme ümidiyle bu yıl müthiş bir gezi yaptım. Tam 34 duraktan ve 3200 km’lik spontane bir rotadan geçerek geçmişe, bugüne ve geleceğe dair birtakım dersler çıkardım. Dediğim gibi, bir plan dahilinde yola çıkmadım. Her şey Tokat’taki bir dostun davetiyle başladı. Kamp ekipmanlarımızı, piknik tüpümüzü, demliğimizi ve yol azığımızı yüklendik ve çıktık yola. Öyle çok dost biriktirmişim ki pek ihtiyacımız kalmadı ne azığa ne çadıra. 36 yıl tükettiğim ömrümde ilk kez Tokat’a gitmiş olmanın burukluğunu yaşadım, Tokat’ın müzelerini, camilerini, hanlarını ve kalesini ziyaret ederken. Şehrin mütevaziliği karşısında kendi iç dünyamı sorguladım, Kale’den o alçakgönüllü manzaraya bakarken. Tarihin nasırlı elinin attığı “Tokat” izinin bu diyarda bir şehre dönüşmesi tek kelimeyle muhteşemdi. Bu el, bugünden cumhuriyet dönemine, Osmanlı’dan Selçuklu’ya, Bizans’tan Roma’ya oradan da tarihin eski zamanlarına dek uzanıyordu. Küçücük iki müzede bu elin nasırlarına bakışlarımla dokunmak, Tokat’ın tokatının yüzümü kızartması gibiydi. Önyargı denilen amansız düşmanımın kolunu kanadını kırmadığım için özür dilemeliyim bu minyatür tarih evinden daha önce onu ziyaret etmeye gerek duymadığım için. Gün batarken Tokat’ın post modern dünyaya adaptasyonun alameti restoranlarından birini tercih ettik. Tokat’a yarı açken Tokat’ta doymak içindi bu mecburi ziyaret. Tokat’ta bize Sivaslı oluşumuzu yeniden hatırlatan Sivas Has Döner’in kapısından daldık içeri. Etin, Tokat şubesinde Sivas şubesine pek yakın olmasa da farklı bir lezzetini deneyimledik. Akşam olduğunda dostumuzun 1artı 0 malikanesinin altındaki kültür, sanat ve kitap kafesinde çay-kahve yudumladık. Ardından bir başka kafede Elmalı Frozen’la daha da bir serinlettik zaten serin olan Tokat gecemizi. Oradan da yeni bir mekân derken gecenin ilerleyen saatlerinde kampımızı arkadaşımın salonuna kurduk. Ertesi gün Ballıca Mağaraları’nın derinliklerine inmeden önce düz, etrafı tarla, bağ ve bahçelerle çevrili yoldan Tokat’ın Gazi Osman Paşa Üniversite’sine vardık. Arkadaşımın odasını ziyaret etmek nasip olmasa da yokuş başlarına kurulmuş fakülte binalarını seyreyledik. Mağaralara giden yolun manzarası ise büyüleyiciydi. İçine girdikçe derinleşen derinleştikçe ürperten Ballıca Mağarası’nın ziyaretçilerinden birinin anlattıklarına göre, bu mağarayı Osmanlı döneminde bir çoban keşfetmiş. Mağaranın içinin ziyaretçilere açılması için yapılan düzenleme çalışmaları da harikuladeydi. Sonra bir kez daha gelme sözümü kendisinin içinde verdiğim bu mağarayı terk ederek küçük bir şelaleye sürdük arabamızı. Şelale’den çiseleyen su damlaları arasında bir ikindi vaktini tükettik. Akşamüstü bir kervansaray karşıladı bizi demli çaylarıyla. Çaylarımızı yudumlarken önceleri binekleriyle burada konaklayan yolcuların nasıl da bize benzediğini geçirdim içimden. Karanlık çökmeden Kale’ye vardık şehrin arkasından dolaşarak. Anadolu’ya inşa edilen ilk iki camiyi görerek vardığımız Kale önünde şehir, güneşin batışına hazırlanıyordu sanki. Çarpık yapılaşmanın yakamızı bırakmadığını görsem de çarpık düşüncelerimin yakamı bıraktığını fark ediyordum şehir arkamda poz verirken. Kale'den inerken yeniden Tokat’ın müzelerinin yanından ve tarihi evlerinin dar ama ferah sokaklarından geçtik. Bu defa bir yabancı gibi karşılamadı bizi, Taşhan’da tellerine dokunduğum bağlama. Sanki telleri yeniden titredi 15’liler için titrediği gibi, sabah oradan ayrılacağımızı anlayarak. Özetle iki günde koca bir tarihi müşahede etmekle nasiplendik.
Gelgelelim, can sıkan şeyler de olmadı değil: Hakan Pastanesi’nin özensiz hizmetinden dolayı kahvaltı sofrasından kalkmak üzereyken son anda gelen servisle Tokat'taki ilk kahvaltımda bir zeytin çekirdeğine mağlup oldu sol arka azı dişim. Tuz buz oldu zavallı. Bundan dolayı ertesi gün gittiğimiz Burçak Pastanesi’nin aslında ilk şans vermemiz gereken yer olduğunu anlamış bulundum ama neye yarar döktükten sonra dişleri. Bir Tokat hatırası kaldı sol yanında çenemin anlayacağınız.
Tokat hakkında çok şey yazabilirim ama bize evini, gönlünü ve muhabbetini açan dostum Sefer'e içten bir teşekkürle beraber dua sadedinde bir kaç kelam etmeliyim:
Ey güzel dost! Dertlerin, kederlerin Tokat silüetine ilişen çarpık yapılar gibi dar bir fotoğraf karesinde, kağıt üzerinde ve arkanda kalsın!
Sonuç: "Veni, Vidi, Vici" ifadesinin orijini Tokat için iki gün az gelse de direksiyonumuzu Nevşehir’e çevirdik. "Yolda bizi neler karşıladı, yol nereye vardı?" bir sonraki yazımda sizlerle olacak. Görüşmek dileğiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder