Ana içeriğe atla

Tercih Rehberi Beş Altın Kural!


2000’li yılların başında, üniversite kapılarında dört yıl bekleyen biri olduğumdan, şu an bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. 28 Şubat döneminde devlet politikası gereği meslek liseleri kapatılıp üniversiteye gitmenin tek yolunun normal liselere gitmek olduğu bir dönemde, akranlarım üniversiteye girmiş ve çoktan mezun olmuş ya da mezun olmak üzereyken, Seyfi o dönemde hala üniversite kapılarında bekleyenler arasındaydı. Bugün düşündüğümde, o dönemde benim kadar sabrederek dört yılın sonunda üniversiteye giden biri var mıydı acaba? Tanıdığım bir iki arkadaşım haricinde üniversite kapısında üçüncü yılın ardından beklemeyi göze alan kimseyi hatırlamıyorum. Bazen, eş dost sohbetlerinde anlatırım, birazdan anlatacağım trajikomik durumu.

Dersanelerin Türkiye'de yaygınlaşmaya başladığı o dönemde memleketime açılan tek dersaneye dört yıl gittim. Komik olansa, üniversiteye umutsuzca hazırlandığım o dönemde ortaokuldan mezun olup liselere giriş sınavına hazırlanan öğrencileri de dersanede görüyordum. Bu çocuklar liselere giriş sınavını geçmek için dersaneye geliyordu. Aradan üç yıl daha geçmiş ve aynı çocuklar sınıf arkadaşım olmuş benimle üniversiteye hazırlanıyorlardı. Aynı dönemde trajikomik bir başka şey de öğretmenlerin bazılarının benim tecrübem kadar dersane tecrübesi olmayışıydı. Öğretmenlerden yeni olanlar derste soruları çözerken gözümün içine bakar, itiraz edecek miyim diye çekinirdi. Çünkü onların daha o yıl çözmeye başladığı soruları ben dört yıldır çözüyordum. Hatta bazen öğrencilerin sorularını çözecek zamanları kalmadığı için birçok öğrenciyi bana gönderir, onların sorularını çözdürürlerdi. Bir nevi bedava danışmanlık hizmeti verirdim. İşin sonunda ise sorularını çözdüğüm arkadaşlar üniversiteye giderken, ben onların arkasından bakakalırdım!

Evet, gençlik yıllarımı sizlerin şu anda gelip kapısına dayandığınız üniversiteye hazırlanarak heba ettim. O dönemde dört yıl boyunca çok daha kıymetli işler yapabilirdim. Örneğin, bir ya da iki dil öğrenebilir, bir meslekte uzmanlaşabilirdim, ticarete atılabilirdim, yurtdışına çıkıp farklı bir dünyayla tanışabilirdim. Birçok şey yapabilirdim anlayacağınız. En azından bir daha hayatımda karşıma çıkmayacak sorulara cevap bulmakla uğraşmazdım. Gelgelelim, hayat bu şekilde ilerlemiyor. Eğer o günler olmasaymış bugün size bu yazıyı yazıyor olmazmışım. Hayat öyle bir şey ki, bir trenin içindesiniz ve tren raylarının gideceği yere gitmek zorundasınız. Size verilen özgürlük yalnızca vagonların arasında geçiş yapmanız. Her bir vagonun penceresinden baktığınız manzara farklı ama trenden çıkıp bakabilsek aslında hepimizin gördüğü manzara aynı. Hangi manzaraya bakarsak bakalım; hakikat, hayatın baktığımız manzara gibi gözlerimizin önünden geçip gittiği. Halbuki geçip giden hayat mı yoksa biz miyiz diye çok soruyorum kendime? İşte, bu sorudaki paradokstan çıkabilmek kadar mümkün trenden çıkabilmek. Hala trendeyim ve varışımızın neresi olduğu belirsiz. Belirli olansa trende uyuyarak mı yoksa manzaranın tadını çıkararak mı yolculuk yaptığınız.

Özetle diyebilirim ki hayatta gitmek istediğim istikamete doğru nedense hiç gidemedim. Genellikle, önüme konulan yolları yürümek zorunda bırakıldım. Şimdi siz üniversite kapısında bekleyen gençler! Size tercihlerinizle ilgili birçok tavsiye verebilirim. Size göre  fazla tecrübeliyim. Bu nedenle de ilginç bir biçimde, ben size falanca bölümü ya da falanca üniversiteyi tavsiye etmeyeceğim. O sizin tercihiniz olmalı. Benim gibi istediğiniz bölüme gitme şansınız olmayabilir. Bu puanınızdan, ailenizden, çevrenizden tutun bunlar gibi birçok nedene dayanıyor olabilir. Hepsini bir kenara bırakın. Şimdi beni dinleyin:

Tercihini yapacağınız üniversitenin hangi şehirde olduğu en önemli husustur. Eğer gideceğiniz üniversiteyi ya da bölümü seçme şansınız çok düşükse gideceğiniz şehri seçme şansınızı sonuna kadar zorlayın. Bütün seçim şansı sizin elinizdeyse o, daha güzel. Yine gideceğiniz şehri iyi belirleyin. Neden mi? Gideceğiniz şehir size dersleriniz dışında çok ciddi imkanlar sunabilmeli de ondan. Üniversite yıllarınız boyunca size vereceği şeyler çabucak bitmeyecek bir yer olmalı o şehir. Şehirde görecekleriniz, öğrenecekleriniz, keşfedecekleriniz bitmemeli. Mecburiyet caddesinde yürüyeceğiniz bir şehir bulursanız, dersleriniz dışında keşfedeceğiniz ve sizi farklı yönlerden geliştirecek şeylere aç kalırsınız. Kendim nereyi seçtim yazımın sonunda sebebiyle birlikte söyleyeceğim. Ama size tavsiyelere devam edelim:

Tercih ettiğiniz şehir isabetliyse şimdi sizi bekleyen iki husus daha var. Seçeceğiniz bölüm ve üniversite. Bunlar sizin puanınıza göre değişeceğinden burada bana bir söz kalmıyor. Ama şehrin en önemlisi olduğunu, tekrar etmeliyim defalarca! Doğru şehir seçimi demek, yanlış üniversite ve bölümü büyük oranda törpülediğinizi gösterir. Son olarak da girdiğiniz üniversitede ve bölümde yapacağınız tek önemli iş var: Derslerinize çok ama çok çalışıp not ortalamanızı asla 3’ün altına düşürmemeniz. Çünkü mezun olduğunuzda asla değişmeyecek olan şey o! Derslerinizin yanında üniversiteye başladığınız yıla kadar bir sanat dalıyla, bir dille, spesifik bir enstrümanla alakanız olmadıysa elinizi çabuk tutup dersleriniz haricinde bunlardan en az ikisini uzmanlaşacak düzeyde öğrenmelisiniz. Bunun yanına bir spor dalı ve on parmak Türkçe, İngilizce, Arapça vs. klavye öğrenmelisiniz. Derslerinizde kalemle not olmak yerine on parmak klavye öğrenip bilgisayarda not almayı öğrenmelisiniz. Zira unutmayın ki, Amerika’da doğmuş bir akranınızın annesi Çinli, babası Alman ve kendisi Amerika’da lise okumuş durumda.  Anne ve baba aynı ülkeden gelip Amerika’ya yerleşen bir akranınız da bu konularda sizden en az üç sıfır önde. Kısacası, dünyanın diğer ülkelerinde İngilizceyi ana dili mesabesinde öğrenen, kendi kültüründen kopmadan yabancı kültürleri tanıyan, bir müzik aleti çalan, bir spor dalıyla düzenli olarak meşgul olan, on parmak klavye kullanan içinde yaşadığı çevreden ve dünyadan haberi olan akranlarınız karşısında 3’den düşük ortalama yapıp üniversite diploması aldığınızda, kendinizi üniversite mezunu olarak görüp bir de iş bulamadığınız için başkalarını suçlayacaksanız, bence şuanda tercihlerinizi hiç yapmayın. Vazgeçin! Para kazanacağınız, uzmanlaşacağınız ve seveceğiniz bir iş bulun! Benim gibi dört yılınızı bir daha hiç bakmayacağınız sorulara, derslere veya konulara harcayarak pişman olmayın!

O halde dostlar! Sonuç olarak iyi bir şehir seçip orada bulduğunuz imkanları sonuna kadar değerlendirip oradan da yurt dışına çıkıp dünyayı görmeyi gelecekteki tercihleriniz arasına koyun! Hangi bölümü ve hangi üniversiteyi bitirdiğinizin bir noktadan sonra hiçbir önemi yok. Çok iyi bir üniversitede çok iyi bir bölümü bitirdi diye kimse sizden daha donanımlı değil. Sizin birikiminizi üniversiteniz ya da bölümünüz değil gayretiniz, merakınız, sabrınız, isteğiniz kısacası gelişime olan düşkünlüğünüz belirler. Şehri seçme şansınız olmasa da küçük bir şehirde okusanız bile yukarıda saydıklarımın hepsi sizin için yine geçerli. Hatırlatmak için tekrar ediyorum:

1-    İngilizceyi saymıyorum bile zaten öğrenmek zorundasınız. Onun haricinde bir dili kesin öğrenin!

2-    Bir sanat dalıyla meşgul olun. Örneğin, bir müzik aleti çalmayı öğrenin!

3-    Spor dallarından birine mutlaka odaklanın.

4-    En az iki dilde -bunlardan biri ana diliniz diğeri de İngilizce- on parmak klavyede yazmayı öğrenin.

5-    Kendi alanınız haricinde yan bir alanda diploma alacak kadar okuma yapın.

Biliyorum şu an hepiniz bu beş şeyi yapmanın imkânsız olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak bunların hepsi dört yılda yapılması mümkün olan şeyler. Bunları yapmadan önce kesinlikle unutmayın ki yapmak istediklerinizi sizden başka tercih eden yoktur. Üniversitenizi sair nedenlerle siz seçmeseniz bile yukarıda saydıklarımı sizin seçmenize engel olacak hiç kimse yoktur. Şayet dört yıl boyunca bu beş husustan sadece birine bile odaklansanız, inanın, size kâfi gelecektir. Modern dünyaya entegre olabilecek entelektüel bir gençte bulunan özelliklerden en önemlilerini size sundum. Böyle bir yazıyı sizin yaşlarınızdayken okumak için neler vermezdim. Eğer içinizde bir kıvılcım varsa, işte bu yazı, o kıvılcımı koca bir yangına dönüştürmek için fazla bile.

Gelelim Seyfi’ye! Üniversite’yi İstanbul’da hedeflediğim için değil askere gitmemek için okudum. Şehir olarak İstanbul’u seçmem dışında bilinçli ve özgür bir tercihim yoktu.  Sonra, istemediğim bir bölümü okurken bu bölümü isteyerek okumam gerektiğini fark etmem iki yılımı aldı.  Bu uyanış sayesinde not ortalamamı 3’ün üzerine çıkarmayı başardım. Farkındalığımın ardından hayatta içimde kalan şeyleri de öğrenme yoluna gittim. Bir müzik aleti çalmayı beceremesem de en azından iki üç gün aralıklarla egzersiz yapmaya devam ediyorum. Bir sporla dalıyla tanışmam otuz yılımı aldı. Şu an pek başarılı olduğum söylenemez ama bir spor dalıyla alakamı bir haftadan fazla kesmiyorum. Yürüyüş bile olsa hareketi hayatımdan çıkarıyorum. Yurt dışına geçen yıla kadar hiç çıkmamıştım. Sonra bir yurt dışı tecrübem oldu. Bu tecrübe sayesinde yurt dışında tanıştığım arkadaşlarımdan her gün en az iki dilde makale okumam gerektiğini öğrendim. Gün aşırı ya da haftada bir, ana dilimde farklı konularda çeviriler yapıp yazılar yazıyorum. Bu saydıklarım, benim ortalama hayatımın bir parçası şu an.

Gelgelelim, başarılı mıyım? Yetenekli miyim? Dürüstçe söylemeliyim ki: “Hayır”. Mütevazilik de değil bu. Kendimi ne akıllı ne de başarılı olarak görüyorum. Kendimde bulduğum en takdire şayan özellik “yaptığım işten vazgeçmeyişim” olsa gerek. Bunları size kendimi tanıtmak veya yüceltmek için ya da mütevazi görünmek için değil, yılları türlü nedenlerle heba olmuş bir gencin orta yaşlarında gelebildiği son noktayı göstermek adına yazıyorum. Şimdi, siz benim 20 yıl önce sahip olmadığım her şeye sahipsiniz muhtemelen. O halde, en az benim kat ettiğim yol kadar yol kat etmelisiniz. Önünüzde sadece üniversite yok. Hayat var. Hayat alacağınız diplomadan ibaret değil. O diploma, sadece bir kağıt parçası. Hangi şehirde hangi üniversiteyi ve hangi bölümü okursanız okuyun, hiç fark etmez!  Hatta açıktan okuyun ya da okumaya tamamen kendinizi kapatın, yine de fark etmez. Bugün yirmili yaşlarının başında bir genç olarak uzun vadeli, orta ve kısa vadeli hedeflerinizle geleceğe adım atmalısınız. Adım atarken de kimsenin elinizden tutmasına ihtiyaç duymamalısınız. Ancak bu şekilde kendi ayakları üzerinde durabilen ve giriştiği işi başarabilen biri haline gelebilirsiniz!

Seyfi sözün sonunda der ki: “Size bir yetenek bahşedemem, aklınızı artıramam, gücünüze güç katamam, sizi hiçbir şeye de zorlayamam! Fakat size şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Eğer vaktinizin darlığından yapacak işlerinizin çokluğundan dert yanıyorsanız, her gün 15 dakika erken kalkın ve yukarıda saydıklarımdan en az birini bu 15 dakika içinde yapın. Bunu her gün kesintisiz yapın! 15 yıl sonra ölmezseniz ve bu dediklerimi durmadan yaparsanız sonucu buraya, yorumlara, yazın. Ama o kadar bekleyemem diyorsanız sonucu buraya ben, siz yorum yapmadan, altın harflerle yazayım:  

BAŞARI!

Seyfi’den son bir-inci:

Sonucu başarı olan tüm seçimler sürekli olmayı seçmekle yapılabilir!

Siz de tecrübelerinizi paylaşarak insanlara faydalı ve ilham kaynağı olabilirsiniz. Yorumlarda tecrübelerinizi paylaşmayı ihmal etmeyin! 15 yıl sonra okunacak bir yorum için şimdiden çalışmaya başlayın!

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ds-160 formu, hatalar ve çözüm

Ds-160 formu ABD vizesine başvurmak için doldurulan temel bir formdur. Formla ilgili ciddi bir stres yaşadığım için normal yazılarımın içeriğinden farklı olarak bu konuya birilerine yardımcı olmak adına yer vermek istedim. İlgili olmayanlar sizi diğer yazılarımı okumaya davet ediyorum:)  Ds-160 ABD vize formu cennete gidenlerin doldurabileceği türden. Cennete alıyorlar sanki sizi o nedenle de böyle zorluyorlar. Cennete gideceklerin bile hataları olduğuna göre, bu formu doldururken hata yaptınız diye dert etmeyin. Aslında işi bilirseniz yarım saatte dolduruluyor. Nitekim ikinci Ds-160'ı düzenlemek yarım saat sürmedi. Birinciyi sormayın :)  Öncelikle belirtmeliyim ki, konuyla ilgili Türk internet sitelerinde düzgün bir yanıt bulamadım. Bir cevap varsa bilmiyorum, ben bulamadım. Şimdi, bundan sonra başına benzer problem gelebilecekler için bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu yazı sütten ağzı yanan birinin kaleminden dökülmüştür. Öncelikle yazı, hatasını düzeltmek ist

Tübitak'ın 2214-A Bursuna Başvurmak: Davet mektubu

Tübitak 2214-A yazı dizisini yaklaşık 11 aylık bir sürecin sonunda yazma ihtiyacı duydum. Çünkü 2214-A burs serüveni ciddi bir emek gerektirmekteydi ve gereken emeği harcayarak bugüne gelince, bu yola düşenlerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğunu anladım. Birazdan bu serüvenimi noktasına virgülüne varana dek size aktaracağım. Ancak bunu bölüm bölüm sunmanın daha faydalı olacağını umarak, davet mektubu almak la ilgili yaşadıklarımı bu yazıda anlatacağım. Bu arada, yazının muhatapları akademik camiada yer alan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tamamı olabilir. Ancak bir projenin ve çalışmanın nasıl geliştiğini merak eden herkes de gayet tabî, bu yazı dizisinden istifâde edebilir. O halde başlayalım: Tâ lise yıllarımda Tübitak diye bir kurumdan haberdar olmuştum. Bazılarınız "Geç kalmışsın" diyebilir, hiç sorun değil. Şuan geldiğim noktada, hayatta öğrenmem gereken o kadar çok şeye geç kaldığımı görüyorum ki. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Tübitak, o

Davet Mektubu Örneği

Tübitak 2214-A bursuna başvururken hocanızın size nasıl bir mektup yazacağını ona iletmeniz açısından iş görecek bir örnek sunacağım.  Ben Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakültem adına (Üniversite ve fakülte adının ve ambleminin yer aldığı antentli kağıdıyla) aşağıdakine benzer bir mektup yazdım. Tübitak'ın benden istediği şartları orada sıraladım. Böylece Amerika'daki danışmanıma Türkiye'deki fakülte dekanlığının imzaladığı bir metinde meramımı iletmiştim. O da kendi üniversitesinin antentli kağıdına yazdığı şu mektubu pdf. olarak göndermişti.  Hocanıza "örnek olarak bu türden bir şeye ihtiyacım var" derseniz, işiniz kolaylaşabilir.  Tabi bunu fakültenizin ağzıyla söylerseniz işler daha da kolaylaşabilir. Böyle bir mektup hazırlar bunu başvurmak istediğiniz tüm üniversitelere de proposal ve cv ekleyerek gönderirseniz yine iş görmesi açısından etkili olabilir. Denemekte ve sonucu burada paylaşmakta yarar var. O halde, herkese kolaylıklar.