Bahçenize bir marul ektiniz. Zamanla iyice büyümediğini fark ettiniz. Sizce marulun düzgün bir biçimde büyümeyişinin sebebi marulun kendisi mi? Marulu gerektiği gibi büyümediğinden dolayı suçlayabilir misiniz? Makul çözüm, marulun yetişmesini önleyen sebepleri tespit etmekten geçer. Marulun gübreye, daha çok suya veya daha az güneş ışığına ihtiyacı olabilir. Bu nedenle marulu büyümediği için suçlayamazsınız. Eşinizle, dostunuzla, akrabanızla sorunlarınız varsa, onları suçlayabilirsiniz. Gelgelelim, onları suçlamanız tıpkı marulu suçlamanız gibidir. Suçlamanın hiçbir pozitif etkisi yoktur. Aynı zamanda suçlama aklınızı da devre dışı bırakır. Bu nedenle, suçlamayı argüman olarak kullanmayı bırakırsanız, akıl ve karşılıklı anlaşma devreye girer. Anlarsanız ve anladığınızı gösterirseniz; sevebilirsiniz ve değiştirmek istediklerinizi değiştirebilirsiniz.
Bir çocuk istenmeyen davranışlar sergilediğinde, sıklıkla ilk tepki onu cezalandırmaktır. Oysa, çocuğu bu şekilde davranmaya sevk eden nedenleri tespit etmek gerekir. Şayet çocuğu istenmeyen davranışlara sevk eden etkenler bulunur ve yok edilirse, çocuğun kendisi gibi davranmasını sağlamış olursunuz. Peki çocuğu istenmeyen davranışlara sürükleyen temel faktörler nelerdir? Bu temel faktörler basitçe iki tanedir:
1- Ebeveynlerin çocuklarla ilişkisi
2- Çocuğun çevresi
Ebeveyn ve çocuk arasındaki bağlar çocuğun yetişmesinde son derece önemlidir. Çocuğun yeteneklerini ve potansiyel zekasını en üst düzeyde sergilemesi sevildiğini ve önemsendiğini hissetmesine bağlıdır. Dr. Gordon Neufeld der ki: “Bir çocuk asla bizim sevgimizi kazanmak için çabalamamalı aksine o sevgimizin içinde istirahat ederken kendini bulmalı”.
Geleneksel ebeveynlik metodu çocuğun bizim sevgimiz ya da en azından sevgi ifadelerimiz için öngörmektedir. Çocuklardan memnuniyetsiz ve rahatsız olduğumuzda onları bir odaya tıkmak, bir köşeye göndermek, mola sandalyesine oturtmak ya da onları bütünüyle görmezden gelmek suretiyle istediğimiz şeyleri onlara yaptırma yaygın cezalandırma türlerindendir. Bu türden cezalandırmalar bir bakıma çabuk sonuç verebilir. Gelgelelim bunlar, çocukları derinden sarsan çok daha kötü davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Böyle bir çocuk eğitimi bir yangını söndürüp yerine farklı birden fazla yangın çıkarmaya benzemektedir. Bu türden cezalar çocukla olan bağları ortadan kaldırdığı gibi çocuğun söz dinlemesini de daha zorlaştıracak. Şayet cezalandırmanın etkili olmasını istiyorsanız her seferinde dozunu artırmanız gerekecek. Çocuğu cezalandırmadan disiplini nasıl sağlayacağınızı bilmiyorsanız, şunlar sizin için iyi birer seçenek olabilir:
1- Çocuğun istenmeyen davranışlarından dolayı bir köşeye göndermek, mola sandalyesine oturması yerine ona bir sakinleşme alanı oluşturabilirsiniz.
2- Çocuğa bir kağıt ve kalem vererek duygularını yazmasını isteyebilirsiniz. Okuma yazma çağında olmayan çocuklar için ise dikkatlerini dağıtmak açısından kağıt ve kalemle meşgul olmaları bir çözüm olabilir.
3- Çocuğun cezalandırılarak disiplin altına alınması yerine onunla aranızdaki duygusal bağı güçlendirmenin yollarını aramalısınız. Bu kimi zaman onun sevdiği bir etkinliği birlikte yapmanızla kimi zaman ise minik bir sarılmayla bile gerçekleşebilir.
4- Çocuğa yaptıklarının sonuçlarına katlanma özgürlüğü tanıyın. Bununla yatağa erken gitmesiyle I-pad arasında bir seçim yapmayı kastetmiyorum. Bununla çocuğun yaptığı yanlışı düzeltme fırsatını ona verip yaptığı düzeltmeleri ise güçlendirmeyi kastediyorum. Böylelikle ona yüklediğiniz küçük sorumluluklar onun kendine olan güvenini artırmasına yardım ederek problemi çözmenize yardım edecektir.
Çocuğun çevresi:
Çocuklar gelişimlerinden dolayı sürekli olarak keşif peşindedir. Durmaksızın “Hayır” uyarısıyla muhatap olmaları, ebeveynler tarafından onların güvende tutulmaya çalışılması elbette doğaldır. Fakat çocuğun sürekli olarak uyarılmak durumunda kalınmayacağı bir ortam oluşturulmalıdır. Bu ortamın adı “Evet” ortamı olarak da anılabilir. Elbette çocuğa “Hayır” denilmesi gereken durumlarda “Hayır” denilmelidir. Demek istediğim, çocuğa etrafını keşfedeceği ve kendisine “Evet” demeniz mümkün olan bir ortam sunulmalıdır.
Çocuğun istenmeyen davranışlarının temelinde korku, üzüntü, yardıma ihtiyaç, hayal kırıklığı gibi duygusal etmenler de olabilir. Bu etmenler ise ebeveynlerin arasında cereyan eden gerilimlere bağlı gelişir. Fakat çocuğun bu gerilimlere şahit olmamasının ise imkansız olduğunu göz ardı edemeyiz. Bu nedenle bu tür gerilimlerin çözümlemesi, çocuğun duygusal çevresi açısından elzemdir.
Okul çevresine gelince, bu çevre, çocuklar açısından sosyal ve eğitsel açıdan stresli olabilir. Çocukları evde eğitime tabi tutmadığınız sürece (bu Türkiye açısından şuan için imkansız görünüyor) onların okulda karşılaştığı stresi ve çevreyi bilmeniz imkanlı olmayacaktır. Bu nedenle evi onların tamamen stresten uzak olduğu ve kendilerini korkmadan ifade edebilecekleri ortamlar haline getirmek gerekir.
Sonuç olarak, çocukların davranışlarının gerisindeki etmenleri öğrenmek, gerçek ve pozitif değişimin ilk basamağıdır. Basitçe, çocuğu cezalandırmak acıya neden olur. Fakat çocuğu cezalandırmak yerine soruna neden olan etmenleri bulup yok ederseniz, çocuğun zihinsel olarak iyileşmesini ve kendisinin en iyi versiyonunu gerçekleştirmesini sağlamış olursunuz.
Rebecca Eanes’in makalesinden yararlanarak oluşturduğum bu metnin tüm hakları kendisine ait olup benim yaptığım ise siz kıymetli okuyucularıma makalenin manasını kendi perspektifimden intikal ettirmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder