Girizgâhımı kendisinin veciz bir ifadesiyle yaptığım Suriyeli yazar Mustafa es-Sıbâî Hayat Bana Böyle Öğretti adlı eserinde, insanın hayvana merhamet edip insana karşı duyarsız olmasını, merhamet iddiasında iki yüzlülük olarak niteler ve ekler: "..öyleyse böyle bir insan, hayvandan daha da kötü durumdadır."
Geçenlerde haberlerde tam da bu tespite uygun bir olaya rastgeldim. Sokak köpekleri bir amcanın dükkanını işgal etmiş amca da fırçanın sapını kaptığı gibi dalıvermiş "hayvanların arasına". Haberde amcayı câni olmakla suçlayan ve köpekleri sarılıp neredeyse ağzından öpen bir kadını görünce hemen aklıma yazarın yukarıdaki ifadeleri geldi.
Elbette, hayvanlara merhametsiz olunması gerektiğini falan savunmuyorum. Aksine merhametimizin dozunu merhamet ettiğimiz varlığa göre ayarlamak gerektiğine inanıyorum. Çünkü sevgimiz, nefretimiz, şefkatimiz ve öfkemiz aşırıya kaçtığında artık bir facianın eşiğine gelmişiz demektir. Bir şey haddini aştığında zıddına inkılap eder ifadesi tam da buraya uyuyor.
Zamanında ingilizce öğrenmek için çokça okuduğum Reader at work adında bir kitapta açlıkla ilgili bir makale okumuştum. Makale, insanların çoğunun bugün hangi çeşit yemeği yesem diye düşündüğünü, diğer bir çoğunun da bugün yiyecek bir şey bulacak mıyım diye düşündüğünü söylüyordu. İşte, bugün yaşadığımız dünyada insanların çoğu sağlığa, vatana, barınmaya, anneye, babaya, kardeşe, bakıma, ilgiye, sevgiye, şefkata, yiyeceğe, giyeceğe muhtaçken diğer bir çoğu da her şeye sahip olduğundan olacak ki artık yapacak bir şey bulamayıp hayvanlar için kıyameti koparmanın peşindeler ancak kıyametin kopması için çabalamalarına gerek var mı?
Belki de kıyamet çoktan kopmuştur ne dersiniz? Yoksa bu kadar kötülük cehennemden başka nerede olabilirdi ki?
Yorumlar
Yorum Gönder