Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ölmeden Bir Hafta Önce

Tüm yazıların bir kader olduğu kanaatindeyim. Bu yazıyı yazmanın kader olması gibi. Yazı kaderdir, evet. Eğrek’ten başladım tanımaya küçücük dünyayı, ardından okulun önündeki musalla taşıyla tanıştım.  Okulun bahçesine girdim ve o bahçede “çocukluk arkadaşı” diye kaderimde yazılı olan Emrah’ı tanıdım. Şimdi yazacaklarım da iki çocuğun kardeş(siz)liğinin yazısıdır, yani kaderidir: Bahar gelip mahallede çiçek kokuları birbirine karıştığında arı vızıltıları başlar, yağmur sonrası toprak kokularıyla kuş sesleri birbirine karışır, akşam serininde otlanmaktan dönen hayvanların çanları duyulurdu, mahallenin ortasından geçen yokuşta. Bizim kardeşliğimiz o yokuşun sonunda başlamıştı Emrah’la. İlk kez o yokuşta kavga etmiş ve ilk kez o yokuşta barışmıştık. Şimdi hatırlıyorum da o çocukluk günlerimizi: yemyeşil bahçelerde papatyalar arasında koşup oyunlar oynardık, bahçedeki bahar kokusunu ciğerlerimize çeker, birbirimize şakalar yapar, çimenlere yatar yuvarlarnırdık. Elbiselerimizde çi

Cardamom I

Ne türlü yazılar yazsam bilmiyorum. Zihnimde birbiriyle alakasız müstakil nice konu dolaşıp duruyor. Çocukluğuma sığınıyorum yine: Yazılarımın kalbi çocukluğum. Eğrekten New York'a, New York'tan ne yola gidecek ömrüm bilmezken yine de loş ışıklarda demlenmiş çaylarını özlüyorum annemin. Mumlar yanarken yağan karları, karlar donarken yanan mumları özlüyorum.  Hepsi beyaz: Yanan da yağan da. Çocukluğum böyle benim; yanarken de beyaz saçlarımdan, yağarken de beyaz göz yaşlarımdan. Babaannemin kefeni gibi beyaz, mezara koyarken usulca onu. Gözyaşlarım damlıyor üzerine ve bir daha görememek pahasına üzerine toprak atıyorum istemsizce. Durup başucunda, içim yanarken dualar ediyorum: 'Ona acı Allah'ım! Çünkü o benim çocukluğum, o masum!' Yanar beyaz olan kar ve donar beyaz olan mum. Kar, güneş altında yanarken; mum, güneş altında donar. Gelin görün ki, çocukluğum da öyle. Güneş altında yanan beyaz karlar gibi saftı ama eridi gitti. Soğudukça donan mum gibi, be

Kaçınılmaz (,) Son

Zamanın devletleri var: asırlardan,  orduları yıllardan, bölükleri aylardan, birlikleri haftalardan mangaları günlerden askerleri ise saatlerden... Bir savaş bizimkisi zamanla, sonunda mağlup olacağımız.  Zaman karşısında yalnızız. Kime sorsak bugün, 'Nasıl geçti zaman' diye?  Çoğu, daha dün gibi hatırlıyorum gençlik yıllarımı, çocukluğumu diye sıralar muhtemelen cümleleri. Bana da sorsanız, ben de şu bir yıl nasıl geçti, günlerden oluşan kocaman ordum nasıl da mağlup oldu New York'taki zamana karşı savaşıma, bilmiyorum. New York'ta zaman sekiz saat geriden gidiyor, bu yazıyı okuduğunuz dilin diyarına göre.  Zamanı geriden takip ederken zamanda daha ileri olan bir şehir burası. Zamanla bir ileri bir geri mücadele ederken koca bir yıl geride kaldı. Gerimde bırakıp geldiklerimse hep aklımda kaldı. Yeni bir kültürle karşılaşan her insan gibi, kendi kültürümle Amerikan kültürünü kıyaslamaya başladım ilk zamanlar. Neden biz de bu kadar gelişememiz diye hayıflandığı