On beşi temmuzun yeni bir diriliş işte kadîm defterinde Yoğrulmuş bu aziz milletin hamuru daima iman terinde Zalim bilmez, kundak ve kefen eş anlamlıdır şehadet dilinde Türkiyem! Bir gece yarısı, ölüme koştun şehadet dilinde O gece hüseynî salâlar, hicaz ezanlar yükselirken gökyüzüne İndirdin “Halis-Demir”den yumruğu hain generalin yüzüne Yola kefeniyle çıkmış başkomutanının bir “ölüm” sözüne Düşünmeden koşuyorsun tâ Bedir’den Çanakkale’ye özüne Türkiyem feryâdını duyanlar şimdi, denizinde balıkların Donmuş kulakları, gözleri, dilleri hissiz kalabalıkların Ne talihtir, düşmanın öz evlâdın; bu, öyle yara ki derinde Bir yalnızlık yaşarsın işte, Yakup peygamber gibi kaderinde Mehmedimin sûretine gizlenmiş o gece, hain, haysiyet yoksunu Yüreği Mehmet olan, ne farkeder ki, olmuş kıyafet yoksunu Ezanla gider gibi camiye, koşuyordun meydana Mehmedim Hainin paletleri dönerken, bir adım bile geri gitmedin Yere düşerken bedenin, al bayrak
Bazen ne sır ne zâhir, bazen nesir bazen şiir...